İstanbul Sözleşmesi Yaşatır

Bileşeni olduğumuz Giresun Kadın Platformu tarafından Espiye ve İran'da öldürülen kadınlar için yapılan basın açıklaması;

23 Eylül günü Giresun'un Espiye ilçesinde Nuri Çamur, boşanma aşamasındaki eşi Dilek Çamur ile baldızı Ayşe Kılıç ve kayınbiraderinin eşi Damla Çubukçu’yu tabancayla vurarak öldürüp, aynı silahla intihar girişiminde bulundu. Son sekiz iayda Giresun’ da işlenen dört Kadın cinayeti vakasında altı kadın öldürüldü. Türkiye’ de 2022 yılının ilk dokuz ayı daha bitmeden iki yüz doksan iki kadın öldürüldü. Kadınları öldürenlerin en başında eş sevgili ve eski koca geliyor.

Daha doğduğumuz andan itibaren babamız, ağabeyimizle başlayan erkek şiddeti sevgili, koca, siyaset hatta diyanetin açıklamalarıyla devam ediyor. Erkek egemen bir iklimde yaşayan kadınların kendi bedenleri, seçimleri hakkında konuşmasına dahi izin verilmiyor.

Kadınlar her gün toplumsal tanıklığımız huzurunda katlediliyorlar. Her kadın cinayeti ya da şiddet vakasından sonra toplum olarak meseleye birkaç gün duyarlılık gösterip sonrasında unutarak yaşamaya devam ettiğimizi sanıyoruz. Ama her birimiz her şiddet, cinayet ve istismar vakasında örseleniyor toplumsal travma altında bu şiddetten nasipleniyoruz.

İstanbul Sözleşmesinden bir gece aniden çıkışımız, 6284 sayılı kanunu uygulamayışınız bu katillere cesaret veriyor.

Yeniden, yeniden erkek şiddetini üretiyor. Her konuştuğunuzda bizler katlediliyoruz. Bizler şiddetle terbiye edilmeye çalışılan hayatlarımıza, bedenimize, emeğimize, arzularımıza, hayallerimize sahip çıkmak için buradayız. Yaşamak istiyoruz demek için, kadın katillerine, çocuk istismarına, nefret cinayetlerine dur demek için buradayız. Akan kanıyla failinin adını yazdıran şiddetinize tahammülümüz yok. Suskun, yalnız ve çaresiz değiliz.

Biz kadınlar idamın, hadımın çözüm olmadığını yaşam hakkımızın fetvalarla kutsanarak bizden alınmaya çalışıldığının farkındayız ve kimsenin emaneti değiliz namusumuzu korumak kimsenin haddine değildir. Namus da bizimdir can da ve katledilen her kadın isyanımızdır. Bunun tersini yapmaya çalışarak biz kadınları, çocukları, zayıf, korumaya muhtaç göstererek ortaya çıkardığınız şey tam da şiddetin kendisidir. Medyada yer alan haberler şiddet içerikli yayınlar, çocuklara yönelik istismar bütün bu yaşananları besleyen ve toplumca namus kavramını kadınlara çocuklara hatta kız çocuklarına yükleyen toplumun eril zihniyetidir. Her gün 4 kadın öldürülürken engel olamayıp kayıt altına alanları da yaratan bu toplumdur medyada yeteri kadar yer almayınca ismi hiç duyulmayan kadınların öldürülmelerine sebepte bu toplumdur. Evde, sokakta, otobüste, çarşıda, pazarda, hastanede her yerde bu şiddetin bedelini kadınlara ödeten bu zihniyete karşı susmayacağız, boyun eğmeyeceğiz yas tutmayacağız isyan etmeye, durdurana kadar sesimizi yükseltmeye devam edeceğiz.

Nafaka hakkını aleyhimize işlemeye çalışanların, İstanbul sözleşmesini fesh edenlerin istediklerinin ne olduğunu biliyoruz. Bu yüzden her yıl 400 kadının öldürüldüğü bir ülkede şiddeti önleyen yasaların uygulanması şarttır. Çocuk tacizcilerinin kol gezdiği, cinayetin değil boşanmanın engellendiği, ailenin değil şiddetin yıkılması gerektiğini öngören İstanbul sözleşmesi kadınların güvencesiydi. Mevcut yasalar uygulanmazken, katillere iyi hal indirimi verilirken idam, hadım gibi sahte çözümler isteniyor. Biz kadınlar, ölüm tehditleri altında yaşıyoruz. Sokakta kahkaha attık diye, o saatte oradaydık diye, mini etek giydik diye, boşanmak istedik diye her gün ama her gün erkekler tarafından öldürülüyoruz. Biz her gün erkekler tarafından öldürülürken kadın düşmanı politikalar daha da artıyor. 6284 sayılı yasayı uygulamayanlar kadın cinayetlerinin ortağıdır. Diyanet işleri başkanı çıkıp açıklama yapıyor. Kadınların hakları , canı bize emanet diye biz kimsenin emaneti değiliz, kimsenin baş tacı değiliz, kimsenin anası, bacısı, eşi namusu değiliz olmayacağız da.

İran’da MAHSA AMİNİ adlı bir kadının saçlarını devletin istediği gibi örtmemesi yüzünden uğradığı şiddet sonrası ölümü tüm dünyanın gözleri önüne serildi. İran’ da binlerce kişi sokaklara dökülüp bu cinayeti protesto edip, haklarını savunmaya, erkek adalete karşı direnmeye başladılar.Ancak protestolar sırasında da kadınlar erkek egemen devlet tarafından öldürülmeye devam ediyor. “Kadınlar, başörtüsünü ve İslam şeriat rejimini istemediklerini ilan ediyorlar. Rejimin askerleri pervasızca ateş açmasına rağmen süren direniş ve cesaret bize ilham veriyor. İran’da şeriat yasaları kadınların zulüm içinde yaşamasına, yaşamlarına ket vurulmasına neden oldu. İdam edilen kadınlar var. Kadınlar bugün bu direnişi, her türlü cezayı göze alarak yapıyorlar. Türkiye’de de din meselesinin bir iktidar aracına dönüştüğünü, kadınların hayatını daraltan yerde durduğunu görüyoruz. Hayatlarımıza dönük bir takım yasalar ve İstanbul Sözleşmesi gibi kazanımlarımıza saldırılar var. Bütün bunları okuduğumuzda Türkiye’de de ‘demokrasi’ makyajı altında aynı anlayışın devam ettiğini görüyoruz. Cinayet işleyen erkekler gerçek anlamda cezalandırılmıyor, cezasızlıkla ödüllendiriliyor. Dünyanın her yerinde şiddete açık hale gelen kadınların birlikte hareket edebilmesi en büyük gücümüz ve öz savunmamız.”Bizler tüm kadınların bedenlerinin hakkında özgürce söz söyleyeceği ,özgürce hareket edeceği güne kadar susmayacağız.