Seher vakti ile tan yeri ağarırken yada akşamın gün batımında başladı en güzel ve uzun yolculukların hikayesi.bir tahta bavul yada valizin içine şıkıştırıldı ardımızda kalanlar.elimizde taşıdıklarımız sadece giysilerimiz yada ihtiyaçlarımız değildi.asıl yük görünürde olmayan ama hamallığı ağırlığı bizlere zul gelen anılarımızdı.belki çok iyi anılarımız vardı lakin bir o kadarda hatırlamak istemediğimiz ilk duraktan son durağa kadar otobüsün içinde kafamızı cama dayayıp dışarıyı boş gözlerle süzerken beynimizin içinde ne fırtınalar estide kimseye söyleyemedik.belki bir belirsizliğe doğru gidiyordu bu yolculuğun hikayesi kim bilir belkide yeni umutların yeni hayallerin kapısını aralayacaktı. Neler kalmıştı ardımızda;neler kalmamıştıki Hep mutlu bir yuva rahat bir geleceğin hayalleri vardı düşlerimizde.zaman tutmak yersiz olurdu,çünkü gurbet zamansız bir yolculuğun dönüşü belli olmayan bir yerlerin adıydı sadece.hep yarın dedik ama o yarınların bir türlü sonunu getiremedik.biz getirsekte hayallerimiz umutlarımız düşlerimiz arzularımız isteklerimiz ve sonu gelmek bitmeyen nefsimiz hep daha fazlasını istedi bizden. Bir çırpıda kolay değildi bütün maziyi geride bırakmak,ahşap toprak evleri,tezek kokan ahırları,mısır taneli kara lahana(pancar)çorbasını,saç üzerinde yapılan mısır ekmeğini,fasulye galdirik taflan kiraz turşularını,mısır ekmeği doğranmış sırgan yemeğini,lapa lapa olmuş kar beyaz inek yoğurtlarını,katıksız organik tavuk yumurtalarını vb.fındık toplamaları imece halinde kazılan tarlaları zordur sineye çekerek unutmak.heleki gurbetin ilk zamanları sılaya yazılan bir satır mektupta anacığım yapmış olduğun mısır ekmeği ile pancar çorbası gözümde tütüyor dendiği zaman anaların yüreğine ateş düşer bir sonraki pancar çorbasını yerken lime lime o anacağızın boğazında tıkanır kalırdı yudumladığı her kaşık. Ya kızlarımız; Onlar gurbeti iki defa yaşayanlardı,yıllardır geminin pervanesi gibi fır fır dönerek sığındıkları limandan(baba ocağından) dantel işlemeli çeyizleri bir bohçayla koltuk altına sıkıştırılmış,yüreğinde pişenleri dudaklarına eriştiremeden,gözlerinin kan çanağına dönmüş halini sırra kadem bastırıp çok defa fikirleri dahi sorulmadan,gelinlikle gidersin kefenle çıkarsın diye yarı tehditkar ve mecburiyete mahkum edilmiş gurbetin sessiz yolcularıydı.önce kaynana kaynata evi sonrası gurbet yolculuğu.ya evlendikten sonra daha çiçeği burnunda gelin iken kaynana evinden kocasını gözü yaşlı gurbete uğurlayıp geri döneceği meçhullerle dolu bir zaman aralığında kaynana ile geçirilen zamanın bedende bıraktığı yıkıntıyı hangi sılaya dönüş tamir edebilirdi. Kimileri seni yenmeye geldim İstanbul diyerek sitemini isyanını dile getirdi,kimileri sessizce bindiği bu zaman tünelinde kendini bıraktı hayatın akışına.ama ömür hep daha fazlasını istedi ne zaman durmaya kalksak hadi biraz daha dedi.kolay değildi bir daldan tutunarak o daldan aş yapıp o dalı çoğaltmak,çoğaltarak ağaç haline getirmek ve gelecek olan filizlere bir şeyler bırakmak.hep çocuğumuz eşimiz rahat etsin istedik.kimileri ek iş yaptı kimleri iki işte birden çalıştı.kolay gelinmedi bu zamanlara desekte anlatsakta Z kuşağı dedikleri anlarmı ki bizleri.hikayeler farklı olsada farklı yerlerde yaşansada gaye ve amaç hep aynıydı. Dedimya gurbetin hikayesi acıdır bal olsa tutmaz sılanın yerini,yüz sene öncesinden,elli sene öncesinden otuz sene öncesinden yollara düşenler hep aynı yerde buluştular.bir tanesi gitti peşinden komşusu kardeşi ve diğerleri,sonunda çoğaldılar kendi düzenlerini kurdular,öyle bir kurdularki kendi mahalle adlarını haykırarak gurbette tabela yaptılar şimdi kendi köylerinin isimlerini dernek yada benzeri isim adı altında aynı çatı altında toplamayı başardılar.kimisinin saçları ağardı kimisinin sakalları,Z kuşakları her ne kadar katılmasalarda bu çatı altında görünmeye,geleceğe inat teknolojiye inat muhabbetin dem vurduğu yerlerdir gurbette bir araya gelişler. Sıladan gurbete yol yapanlara ,gurbetten sılaya iz bırakanlara ,geçmişini unutmayıp geleceğe umutla bakanlara her daim selam olsun! Kalın sağlıcakla SAYGILARIMLA..