Ülkemizin en büyük evcil hayvan mağazası olan tcremix.org sitemizde kedi veya köpek besleyenler için hayatlarını kolaylaştıracak çok sayıda ürün bulunuyor. Bunların en başında mamalar geliyor eğer köpek besliyorsanız köpek maması başta olmak üzere yavru köpek maması, yaşlı köpek maması, light köpek maması, tahılsız köpek maması, konserve köpek yaş mama ürünlerini bulabileceğiniz gibi köpek sağlık ürünleri, köpek ödülleri, köpek bakım ürünleri, köpek aksesuarları, köpek mama su kapları, köpek oyuncakları, köpek eğitim ürünleri, köpek tasmaları gibi işlerinizi kolaylaştıracak çok sayıda ürünü bulabilirsiniz. Kedi besleyen arkadaşlar başta kedi maması ana kategorimiz olmak üzere konserve kedi yaş maması, yavru kedi konserve maması, yavru kedi maması, kısırlaştırılmış kedi maması, yaşlı kedi maması, yetişkin kedi maması, light diyet kedi maması kategorilerimizi ziyaret ederek kedinizin temel beslenme ihtiyaçlarını karşılayabilirisiniz. Diğer yandan ihtiyaç duyabileceğiniz diğer ürünleri kedi ödülleri, kedi tuvaletleri, kedi oyuncakları, kedi vitaminleri, kedi kumu, kedi aksesuarları, kedi bakım ürünleri, kedi mama su kapları ana kategorilerimizden bulabilirsiniz. Ayrıntılı armaa için alt kategorilerimize de göz atmanızda fayda var. Türkiye 'nin en büyük online pet shop mağazası tcremix.org sitemize hepiniz davetlisiniz.
Esenyurt Escort

ctwpaa.org https://playdotjs.com/ deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler

Özcan Temel
Köşe Yazarı
Özcan Temel
 

GURUP VAKTİNDEN TANA

Gurup vaktini can evinde duyumsayan, yüreğinde yoğuran, mayalayan ve başarıyla dizelere döken şairlerden ilki, kuşkusuz Ahmet Haşim'dir. Akşam temalı şiirlerinde, gurup vaktinin romantizmini, hüznünü, duygusallığını etkili bir dile dizelere döker. Bunlardan biri de hoşlanarak okuduğum, içselleştirdiğim, tat aldığım “Süvari” şiiridir: Şu bakır zirvelerin ardından Bir süvâri geliyor kan rengi Başlıyor şimdi melûl akşamda Son ışıklarla bulutlar cengi! Kendisini etkileyen dış dünyayı daha doğrusu manzarayı, bir ressam titizliğinde ustaca dizelere döker Haşim. Bu, iç dünyasında yankılanan, ruhunu saran, duygularını alevlendiren, yüreğini titreten kendi söylemi ile bir 'lisân-ı hafî', günümüz söylemi ile gizli dildir. Bir anlamda dışın içe bir izdüşümüdür. Sembolik şiirin önemli bir özelliğidir, bu. Vakit akşamdır. Güneş batmaya yakındır. Kızıl ışıklarlar suda, çevrede… Bu duygusal, romantik ortamda, tatlı bir hüzün, sıcak sıcak bir duygu doluverir ruha. Bu doğa ile insan ruhu arasındaki bir etkileşim, duygusal bir alış veriştir. Görüntü şiirsel bir dile dönüşür. Duygular kabarır; bakışlar derinleşir… Bakır zirvelerin ardından kan rengi bir atlı asker gelir; melankolik ortamda bulutlarla son ışıklar savaşır. Gurup vakti gördüğü, etkilendiği manzarayı böyle dizelere döker, Haşim. Bir anlamda bakıp da göremeyenlerin; görüp de algılayamayanların değil hem bakıp hem görenlerin yani şiir dilinden anlayanların romantizmini kaleme alır: Kızıl rengin egemen olduğu kısa süreli ortamda, son ışıklarla bulutlar cenk eder. Bu, gün ile gecenin, kızıl ile siyahın, gerçeklerle düşlerin savaşıdır. Özellikle yaz akşamları, denizin hemen üstündeki yemyeşil tepeden, akşamleyin denize bakmaya doyamam. Önce ufuk çizgisine yaklaşır, nar gibi güneş; sonra ufuk çizgisi ile çakışır. Denizin üzerine düşen kızıl ışık dalgaları suyu kan rengine çevirir. Güneş, damla damla batarken gölgelenen kızıllıklar su üzerinde son çırpınışlarını sergiler: Yakamozlar, titreşmeler, cilveleşmeler… O anlar yalnız kalmayı yeğlerim; sessizliği içime çekmeyi… Can Yücel'in “Bi Damlacık” şiirini anımsarım. Dizelerde yıkanır, duygularım: Duru bir yeşildi ortalık Akşam güneşi kırılmış bir mızrak boyu Ve çocuk sesleriyle iniyordu ışık, Ağlarda sanki dargın bir kılıç balığı Pullarını döküyor üstüme Bir sessizliği anlatmak için yazıldı bu şiir Belki de anmak için Bi damlacık bir sessizliği Kıpkırmızı güneş, ufuk çizgisi, kızıl sular ve içimde kıpır kıpır duygular… Güneş batar batmaz, göz kırpar cam gibi parlayan kutup yıldızı. Ay bütün yalınlığı ile yükselir. Gökyüzü, çakıl çakıl yıldızlarla süslenir. Sessizlik, dinginlik, derinlik ve ay ışığı. Bir denize bakarım, bir göğe… Sulara yansıyan mehtabı seyrederim; Yahya Kemal'in “Kandilli yüzerken uykularda / Mehtabı sürükledik sularda” dizelerinin dinginliğinde. Yine Ahmet Haşim'den dizeler geliverir dilime: “Oklar gibi saplanmada kalbe / Düştükçe semadan yere mehtap”; ve yine Yahya Kemal'in düşlediği gibi “Hülya tepeler, hayal ağaçlar / Durgun suda dinlenen yamaçlar”… Saatler ilerledikçe daha da ışıl ışıldır sonsuz derinlikler… Hemen üstümüzde gülümseyen yusyuvarlak Ay. Tepeler hülya, ağaçlar hayaldir. Sessizlik, dinginlik… Yukarıda dağ; aşağıda dere ve deniz! Ay ışığının büyülü ortamında kıpır kıpırdır, içim. Ve dudaklarımda yıllarca dillerden düşmeyen şarkılar: “Deniz ve mehtap sordular seni nerdesin?”; “Mehtaplı gecelerde hep seni andım”; “ Biz Heybeli'de her gece mehtaba çıkardık”… Hoşlanırım böyle mehtaplı, yıldızlı ılık yaz gecelerinden; keyif alırım. Bir yanım sevgi olur, bir yanım çiçek; bir yanım hüzün olur, bir yanım gerçek. Sevinç, sevgi, mutluluk… ve Ülkü Tamer'in gece konulu dizeleriyle yoğrulur, özlem: Geceleyin karanlıkta Gülümsedim buluta ben Saçlarına düşen yağmur Gökkuşağı oldu birden   Geceleyin karanlıkta Yıldız tuttum gök içinde Işığını sana vurdu Bir gül açtı yüreğinde Orhan Veli'nin “Dili çözülüyor gecelerin / Gölgeler kaçışıyor derine” dizeleriyle betimlediği tan vaktinde, huzurlu bir uyku sonrası dingin uyanırım. Daha doğrusu ağacın dalına konan serçenin neşeli ötüşleri uyandırır beni. Ötedeki bir başka ağaç dalından karşılık verir eşi… Dakikalarca sürer bu kur yapmalar. Bu hoş sese, bu güzel nağmeye seheri bir burgu gibi delen bir karatavuk sesi karışır, kimi zaman. Sonra diğer kuşlar başlar ötüşmeye… Çağıl çağıl su sesi gelir dereden… Yatağımdan çıkmadan pencereden karşılara bakarım. Kuşlar ötüşürken gölgeli tepeden güneşin ilk ışıkları süzülür. Gün ağarmaya başlar. Kızıl ışıklar, önce vadiye yayılır; sonra pencereme, odama, gözlerime düşer. Güneş yavaş yavaş büyürken deniz kızıl- sarı yakamozlarla titreşir. Köydeki evim, odam, yatağım bir mutluluk ülkesine döner. Güneş tepeden yavaş yavaş yükselirken gölgeli kızıllık aydınlığa evrilir! Tan vaktinin bütün romantizmi, gizemi, büyüsü bozulur. Çıkmam yatağımdan, gözüme gelen güneşi engellemek için aralanmış perdeyi çekerim. Sırt üstü yatar, düşler kurarım. Ardından tatlı bir uyku gelir…
Ekleme Tarihi: 27 Kasım 2021 - Cumartesi

GURUP VAKTİNDEN TANA

Gurup vaktini can evinde duyumsayan, yüreğinde yoğuran, mayalayan ve başarıyla dizelere döken şairlerden ilki, kuşkusuz Ahmet Haşim'dir. Akşam temalı şiirlerinde, gurup vaktinin romantizmini, hüznünü, duygusallığını etkili bir dile dizelere döker. Bunlardan biri de hoşlanarak okuduğum, içselleştirdiğim, tat aldığım “Süvari” şiiridir:

Şu bakır zirvelerin ardından

Bir süvâri geliyor kan rengi

Başlıyor şimdi melûl akşamda

Son ışıklarla bulutlar cengi!

Kendisini etkileyen dış dünyayı daha doğrusu manzarayı, bir ressam titizliğinde ustaca dizelere döker Haşim. Bu, iç dünyasında yankılanan, ruhunu saran, duygularını alevlendiren, yüreğini titreten kendi söylemi ile bir 'lisân-ı hafî', günümüz söylemi ile gizli dildir. Bir anlamda dışın içe bir izdüşümüdür. Sembolik şiirin önemli bir özelliğidir, bu. Vakit akşamdır. Güneş batmaya yakındır. Kızıl ışıklarlar suda, çevrede… Bu duygusal, romantik ortamda, tatlı bir hüzün, sıcak sıcak bir duygu doluverir ruha. Bu doğa ile insan ruhu arasındaki bir etkileşim, duygusal bir alış veriştir. Görüntü şiirsel bir dile dönüşür. Duygular kabarır; bakışlar derinleşir… Bakır zirvelerin ardından kan rengi bir atlı asker gelir; melankolik ortamda bulutlarla son ışıklar savaşır. Gurup vakti gördüğü, etkilendiği manzarayı böyle dizelere döker, Haşim. Bir anlamda bakıp da göremeyenlerin; görüp de algılayamayanların değil hem bakıp hem görenlerin yani şiir dilinden anlayanların romantizmini kaleme alır: Kızıl rengin egemen olduğu kısa süreli ortamda, son ışıklarla bulutlar cenk eder. Bu, gün ile gecenin, kızıl ile siyahın, gerçeklerle düşlerin savaşıdır. Özellikle yaz akşamları, denizin hemen üstündeki yemyeşil tepeden, akşamleyin denize bakmaya doyamam. Önce ufuk çizgisine yaklaşır, nar gibi güneş; sonra ufuk çizgisi ile çakışır. Denizin üzerine düşen kızıl ışık dalgaları suyu kan rengine çevirir. Güneş, damla damla batarken gölgelenen kızıllıklar su üzerinde son çırpınışlarını sergiler: Yakamozlar, titreşmeler, cilveleşmeler… O anlar yalnız kalmayı yeğlerim; sessizliği içime çekmeyi… Can Yücel'in “Bi Damlacık” şiirini anımsarım. Dizelerde yıkanır, duygularım:

Duru bir yeşildi ortalık

Akşam güneşi kırılmış bir mızrak boyu

Ve çocuk sesleriyle iniyordu ışık,

Ağlarda sanki dargın bir kılıç balığı

Pullarını döküyor üstüme

Bir sessizliği anlatmak için yazıldı bu şiir

Belki de anmak için

Bi damlacık bir sessizliği

Kıpkırmızı güneş, ufuk çizgisi, kızıl sular ve içimde kıpır kıpır duygular… Güneş batar batmaz, göz kırpar cam gibi parlayan kutup yıldızı. Ay bütün yalınlığı ile yükselir. Gökyüzü, çakıl çakıl yıldızlarla süslenir. Sessizlik, dinginlik, derinlik ve ay ışığı. Bir denize bakarım, bir göğe… Sulara yansıyan mehtabı seyrederim; Yahya Kemal'in “Kandilli yüzerken uykularda / Mehtabı sürükledik sularda” dizelerinin dinginliğinde. Yine Ahmet Haşim'den dizeler geliverir dilime: “Oklar gibi saplanmada kalbe / Düştükçe semadan yere mehtap”; ve yine Yahya Kemal'in düşlediği gibi “Hülya tepeler, hayal ağaçlar / Durgun suda dinlenen yamaçlar”…

Saatler ilerledikçe daha da ışıl ışıldır sonsuz derinlikler… Hemen üstümüzde gülümseyen yusyuvarlak Ay. Tepeler hülya, ağaçlar hayaldir. Sessizlik, dinginlik… Yukarıda dağ; aşağıda dere ve deniz! Ay ışığının büyülü ortamında kıpır kıpırdır, içim. Ve dudaklarımda yıllarca dillerden düşmeyen şarkılar: “Deniz ve mehtap sordular seni nerdesin?”; “Mehtaplı gecelerde hep seni andım”; “ Biz Heybeli'de her gece mehtaba çıkardık”…

Hoşlanırım böyle mehtaplı, yıldızlı ılık yaz gecelerinden; keyif alırım. Bir yanım sevgi olur, bir yanım çiçek; bir yanım hüzün olur, bir yanım gerçek. Sevinç, sevgi, mutluluk… ve Ülkü Tamer'in gece konulu dizeleriyle yoğrulur, özlem:

Geceleyin karanlıkta

Gülümsedim buluta ben

Saçlarına düşen yağmur

Gökkuşağı oldu birden

 

Geceleyin karanlıkta

Yıldız tuttum gök içinde

Işığını sana vurdu

Bir gül açtı yüreğinde

Orhan Veli'nin “Dili çözülüyor gecelerin / Gölgeler kaçışıyor derine” dizeleriyle betimlediği tan vaktinde, huzurlu bir uyku sonrası dingin uyanırım. Daha doğrusu ağacın dalına konan serçenin neşeli ötüşleri uyandırır beni. Ötedeki bir başka ağaç dalından karşılık verir eşi… Dakikalarca sürer bu kur yapmalar. Bu hoş sese, bu güzel nağmeye seheri bir burgu gibi delen bir karatavuk sesi karışır, kimi zaman. Sonra diğer kuşlar başlar ötüşmeye… Çağıl çağıl su sesi gelir dereden…

Yatağımdan çıkmadan pencereden karşılara bakarım. Kuşlar ötüşürken gölgeli tepeden güneşin ilk ışıkları süzülür. Gün ağarmaya başlar. Kızıl ışıklar, önce vadiye yayılır; sonra pencereme, odama, gözlerime düşer. Güneş yavaş yavaş büyürken deniz kızıl- sarı yakamozlarla titreşir. Köydeki evim, odam, yatağım bir mutluluk ülkesine döner.

Güneş tepeden yavaş yavaş yükselirken gölgeli kızıllık aydınlığa evrilir! Tan vaktinin bütün romantizmi, gizemi, büyüsü bozulur. Çıkmam yatağımdan, gözüme gelen güneşi engellemek için aralanmış perdeyi çekerim. Sırt üstü yatar, düşler kurarım. Ardından tatlı bir uyku gelir…

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve goreleden.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.