Birileri çiçek böcek yazılarından hoşlanmayabilir; bu tür edebi yazılara dudak büküp burun kıvırabilir. Herkes sevmek durumunda değil mutlak; ama ben severim bu tür yazıları. Hem okurken büyük keyif alırım hem yazarken… Nedir çiçek böcek yazıları? Bir öykü, bir şiir…
Çiçek böcek bir simgedir de. Doğanın ta kendisi; rengi, kokusu, sevgisi… Çiçeksiz, böceksiz doğa, kavurucu sıcakların, sert rüzgârların yüzeyini yaladığı uçsuz bucaksız çöllerdir; bir de üzerinden kar, buz eksik olmayan buzullarla kaplı soğuk kutuplar. Yaşam oldukça zordur, çöllerde, kutuplarda. Ne hazin ki çiçekler açmaz, böcekler uçmaz buralarda…
Çiçeksiz, böceksiz bir ortamda asla yaşamak istemem. Çiçeğin, böceğin olduğu yerlerde ağaçlar, dereler, göller, kuşlar, hayvanlar, insanlar… Yaşam bir başka keyiflidir, duygu bir başka, sevgi bir başka... Yaşanılan yerde çiçek, böcek varsa orada güzellik vardır; huzur, umut, yaşama isteği…
Yıllarca tahrip ettiğimiz doğanın, dünyanın dengesi olduğunu çok geç anladık. Akarsuların önüne barajlar yapıp vadileri kuruttuk; dalgaların yaladığı kumsalları iri iri taşlarla doldurup denizle insanların arasına aşılması güç setler çektik; bulutların üzerindeki ozon tabakasını deldik; bir kıvılcımla koca koca ormanları yaktık, kül ettik; bilinçsiz avlanma ile denizlerdeki balık türlerine darbeler vurduk. Fabrikaların bacalarına filtreler takmadık, zehirli gazları havaya saldık. Bu da yetmedi üretim tesislerinin zehirli atık sularını arıtmadan denizlere saldık; güzelim Marmara'nın yüzeyinin deniz salyasıyla kaplanmasına neden olduk…
Geç anladık doğanın kıymetini, geç! Ne yapsak, neresinden tutsak da kirlenen, bozulan doğayı eski durumuna getirsek diye şimdilerde çırpınıp duruyoruz! Önlemler almaya çabalıyoruz. İnsandan başka doğayı tahrip eden, yıkan, talan eden bir canlı türü yok! Daha huzurlu, daha mutlu, daha güzel yarınlarda yaşamak için insanlarda doğaya saygılı olma, doğayı sevme ve koruma bilinci oluşturmaya çalışıyor, tüm dünya.
Çiçekli, böcekli yazılardan nereye savrulduk? Toprak insan ilişkisini anlattığı “Kara Toprak” şiirinde ne diyor Âşık Veysel? Benim sadık yârim kara topraktır! Veysel'i bu noktaya getiren “Havaya bakarsam hava alırım / Toprağa bakarsam dua alırım” anlayışıyla yoğurulan toprak sevgisidir, kuşkusuz. Bu dostluk, sevgi: bu sıcak etkileşim şu dizelerle daha da somutlaşır, Veysel'in dilinde: Karnın yardım kazmayınan belinen / Yüzün yırttım tırnağınan elinen / Yine beni karşıladı gülünen…
Severim çiçekli, böcekli yazıları, şiirleri. Bunlar doğanın özü, ruhu, dilidir. Çiçek ve böcekler üzerine yazılmış nice özgün şiirler gelir, usuma. Behçet Necatigil'in “Kır Şarkısı” şiirinden dizeler düşer can evime:
Tam otların sarardığı zamanlar
Yere yüzükoyun uzanıyorum.
Toprakta bir telaş, bir telaş
Karıncalar öteden beri dostum...
Ellerime uç uç böcekleri konuyor,
Ne şeker şey onlar.
Uç böcek, uç böcek diyorum,
Uçuyorlar…
Böceklerin dili böyle! Ya çiçeklerin? Lale, sümbül, gül, menekşe, nilüfer, karanfil… Her bir çiçek için nice şiirler yazılmış; nice öyküler düzülmüş… Melih Cevdet'in “Anı”sında “yanık yanık kokar” karanfil; Ahmet Haşim”in dilinde sevgilinin dudağı ile karanfil arasında sembolik bir bağlantı kurulur:
Yârin dudağından getirilmiş
Bir katre alevdir bu karanfil,
Gönlüm acısından bunu bildi!
Yine Âşık Veysel, “Benden âlâ çiçek var mı?” söylemi ile çiçekleri birbiri ile atıştırır: Çiğdem der ki ben elayım / Yiğit başına belayım; Nevruz der ki ben nazlıyım / Sarp kayalarda gizliyim; Sümbül der ki boyum uzun / Yapraklarım düzüm düzüm…
Sonuçta kalbin sesi, sevginin simgesi; doğanın rengi, kokusu, dokusu, güzelliğidir, çekler. Ceyhun Atıf Kansu'nun duygulu şiir dilinde, köy öğretmeni Şefik Sınığ'ın son sözleridir, çiçekler: Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum / Bütün çiçekleri getirin buraya / Öğrencilerimi getirin, getirin buraya / Kaya diplerinde açmış çiğdemlere benzer / Bütün köy çocuklarını getirin buraya / Son bir ders vereceğim onlara / Son şarkımı söyleyeceğim / Getirin getirin...ve sonra öleceğim.
Gül, bülbül, çiçek, böcek; ağaç, dal, kuş, su… Her biri sonsuz esin kaynağı ozanlar için… Ahmedî “Gül yüzünde göreli zülf-i seman say gönül / Kara sevdada yeler bî- ser ü bî- pay gönül” beytinde yüz ile gül arasında sıcak bir bağlantı kurar. Nef'i “Esdi nesim-i nev-bahâr açıldı güller subh-dem / Açsın bizim de gönlümüz sâkî meded sun cam-ı Cem” beyitlinde, baharın gelişi ve güllerin açılmasıyla insan ruhundaki coşkuyu, sevinci, sevgiyi dile getirir. Ömer Hayyam bir başka açıdan yaklaşır güle:
Gece gül bahçesinde ararken seni
Gülden gelen kokun sarhoş etti beni
Seni anlatmaya başlayınca güler
Baktım kuşlar da dinliyor hikâyemi.
“ Görele Aşkı” başlıklı yazımda, doğa sevgisini şöyle dile getirmiştim: “İlkyaz gelince yeşerir toprak, tomurcuklanır dallar, ağaçlar; ta, yaz bitimine kadar her yer baştan aşağı yeşile bürünür. Yemyeşil dalların altındaki uçsuz bucaksız çimenlerin koynunda sevimli mor menekşeler, renk renk çiçekler; çimdik çimdik beyaz çiçekli kirazlar, armutlar; coşkuyla akan dereler; cıvıldaşan kuşlar ve onlara can suyu veren yağmurlar; toprak kokan yollar”… Arıların özsu aldığı; kanatları renk renk, desen desen kelebeklerin konup uçtuğu, uğur böceklerinin dallarında, yapraklarında dinlendiği mis kokulu çiçekler, güller… Doğada her bitki, her böcek, her canlı öylesine uyumlu öylesine dengeli ki… Doğa renk, ışık, ses ve koku armonisi…
Evet, çiçek böcek doğanın eli, ayağı, yüreği, dili… Çiçeksiz, böceksiz doğanın tadı tuzu olabilir mi? Özgürlük, sevgi, hoşgörü, güzellik, uyum, estetik ne ararsan doğada var. Ozan Orhan Murat Arıburnu, yüreğinin sesini, dizelere döküp şiirleştirirken nadide bir çiçek olan gül ile simgeleştiriyor, duygularını:
Sana bir çiçek veriyorum
Zor günlerin çiçeği
Karanlıkta açan.
Sana bir çiçek veriyorum
Özgürlük çiçeği
Solmayan
Durmayan
Çoğalan.
Bir çiçek ki
Sevdikçe güzelleşir insan!
Size bir çiçek…
Toprak yani doğa kutsaldır. İnsan toprakla yoğrulur; toprakla biçimlenir… Cahit Sıtkı Tarancı “Otuz Beş Yaş” şiirinin bir dizesinde “Su insanı boğar, ateş yakarmış!” der. Yaşarken kıymetini, bilemeyiz bize can suyu veren doğanın. Zamanla anlarız neler kaybettiğimizi. Hayıflanırız, üzülürüz, hatta kızarız kendimize. Doğanın da bir ritmi, bir dengesi, bir düzeni vardır, mutlak.
Doğayı acımasızca tahrip ederiz, yıkarız, yağmalarız… Bu, uzun sürmez! Gün gelir anlarız, ellerimizle kendimize ne kötülükler ettiğimizi… Ellerinde topraklarını alan beyaz adama şöyle seslenir Kızılderili şefi: “Bu toprakların her parçası halkım için kutsaldır. Çam ağaçlarının parıldayan iğneleri, vızıldayan anılarının ve geçirdiği yüzlerce yıllık deneylerin bir parçasıdır. Ormandaki ağaçların damarlarında dolaşan su, atalarımızın anılarını taşır; biz buna inanırız” Evet, doğa hem kıymetli, hem kutsaldır. Sonsuz rızıktır, berekettir, bolluktur… Her çiçek, her böcek, her ağaç, her bitki; yağmur, su, dere, deniz… Adı anadır, doğanın; dili sevgi… Severim çiçekli, böcekli yazıları…
Ozan Mehmet Necati Öngay'ın yüreğinden gelen o sıcak, o içten sesle söylersek “En güzel koku: / Toprak kokusu // En güzel uyku: / Kır uykusu” dur.