19 MAYIS 1919’UN KISA ÖYKÜSÜ!...

Bu önemli tarihin öyküsüne gelince…

 

Almanya’nın I.Dünya Savaşı’ndan yenik çıkması üzerine, müttefiki olan Osmanlı İmparatorluğu da yenik sayılarak, 30 Ekim 1918’de Mondros Ateşkes Antlaşması’nı imzalamak zorunda kalır.

Çanakkale Zaferi’nin muzaffer komutanı Tümgeneral Mustafa Kemal, bu sırada 7.Ordu Komutanı olarak Suriye cephesinde bulunuyordu.

Hemen kendisine Yıldırım Orduları Grup Komutanlığı görevi verilerek, gıda ihtiyaçlarının karşılanması için İskenderun Limanını ve ayrıca silahlarını İngilizler’e teslim edip Adana’ya çekilmesi emri verilir.

Paşa, Adana’ya döner lakin İskenderun limanının ve silahların teslimi emirlerine uymaz. Bunun üzerine görevinden azledilir ve derhal İstanbul’a dönmesi emredilir. Özellikle silahları, güvenli gördüğü yerlere naklettirir, ondan sonra da trenle İstanbul’a döner.

13 Kasım 1918 tarihinde Haydarpaşa Garında trenden indiğinde, tesadüf bu ya, işgal kuvvetlerinin savaş gemileri ağır ağır önlerinden geçmektedir.

Hemen dudaklarından tarihe geçen şu iki sözcük dökülür:

“Geldikleri gibi giderler!

Mustafa Kemal Paşa, İstanbul’da kaldığı 6 aylık süre içinde, vatanın kurtarılması için çareler aramaya, Kur.Alb.İsmet Bey (Paşa, İnönü), Ali Fuat Paşa (Cebesoy), Kazım Paşa (Karabekir), İsmail Canbulat, Kara Kemal, Rauf Bey (Orbay) gibi güvendiği arkadaşlarıyla gizli toplantılar yapmaya başlar.

Mustafa Kemal Paşa’nın asıl amacı, bir yolunu bulup kendini Anadolu’ya atıp, kurtuluş meşalesini tutuşturmaktır.

Nihayet beklediği fırsat eline geçer.

İngiliz Komiserliği’ne Karadeniz’de Türk çetelerinin ve özellikle de Giresunlu Osman Ağa’nın şiddet hareketlerinde bulundukları, Anadolu’da şuralar kurulduğu ve silahların teslimi konusunda ağırdan alındığına dair şikayetler ve raporlar gelmektedir. Dolayısıyla bir hal çaresi bulması için Padişah Vahdettin’i sıkıştırmaktadırlar.

Tacını ve tahtını kurtarmanın derdine düşmüş olan Vahdettin de, Ermeni tehcirine adı karıştığı gerekçesiyle idam hükümlüsü olarak aranan ve Giresun dağlarında Pontus çetelerine karşı amansız bir savaş vermekte olan Topal Osman’ın yakalanması ve Karadeniz Bölgesi’nde asayişin sağlanmasından yana idi.

Mustafa Kemal Paşa’nın arkadaşlarının hükümete tavsiyeleri üzerine Padişah Vahdettin, 9.Ordu Müfettişi sıfatıyla Mustafa Kemal Paşa’yı bu iş için görevlendirir. Oysa Mustafa Kemal Paşa’nın düşüncesi tamamen farklıdır. İlk amacı da, Pontus çetelerine karşı savaşan Osman Ağa gibi vatanseverlerle tanışıp, onları yanlarına çekmekti.

Tam yetkiyle donatılmış Padişah Fermanı’nı cebine koyan Tümgeneral Mustafa Kemal Paşa, hiç vakit geçirmeden 15 Mayıs 1919 tarihinde kendisine inanmış 18 vatansever arkadaşını yanına alarak, Bandırma adlı köhne bir vapurla yola çıkar.

Gemide Mustafa Kemal Paşa ve kurmayları 22, er ve erbaş 25, müşavir ve katipler 8, gemi personeli (biri Göreleli serdümen Ali oğlu Basri) 21 kişi olmak üzere toplam 76 kişi bulunuyordu. (Genelkurmay ATASE Başkanlığı)

Gemideki kurmayların adlarını Dr.Fethi Tevetoğlu şu şekilde sıralıyor:

1.Kurmay Albay Re'fet Bey (General R. BELE, 3. Kor. Kom)

2. Kurmay Albay Manastırlı Kazım Bey (General K. DİRİK, Müfettişlik Kur Bşk.)

3. Dr. Albay İbrahim Talî Bey (İ.T.ÖNGÖREN, Müfettişlik Sağlık Bşk.)

4. Kurmay Yarbay Mehmet Arif Bey (AYICI, Kurmay Bşk. Yardımcısı)

5. Kurmay Binbaşı Hüsrev Bey (H.GEREDE, Karargâh Erkan-ı Harbiyesi İstihbarat

ve Siyasiyat Şubesi Müdürü)

6. Topçu Binbaşı Kemal Bey (K.DOĞAN, Müfettişlik Topçu K.)

7. Doktor Binbaşı Refik Bey (R.SAYDAM, Sağlık Bşk. Yardımcısı)

8. Yzb. Cevat Abbas (C.A.GÜRER, Müfettişlik Başyaveri)

9. Yzb. Mümtaz (M.TÜNAY, Kurmay Mülhakı)

10. Yzb. İsmail Hakkı (İ.H.EDE, Kurmay Mülhakı)

11. Yzb. Ali Şevket (A.Ş.ÖNDERSEV, Müfettişlik Emir Subayı)

12. Yzb. Mustafa Vasfi (M.V.SÜSOY, Karargah K.)

13. Ütğm. Hayati (Kurmaybaşkanı Emir Subayı ve Müfettişlik Kalem Amiri)

14. Ütğm. Arif Hikmet (A.H.GERÇEKÇİ, Kurmay Mülhakı, sonra 3. Kor. K. Yaveri)

15. Ütğm. Abdullah (İaşe Subayı)

16. Tğm. Muzaffer (M.KILIÇ, Müfettişlik İkinci Yaveri, II.Dönem

Giresun Milletvekilliği yapmıştır.)

17. Birinci sınıf katip Faik (F.AYBARS, Şifre Katibi)

18. Dördüncü sınıf katip Memduh (M.ATASEV, Şifre Katibi Yardımcısı)

(Dr.Fethi Tevetoğlu, Atatürk’le Samsun’a Çıkanlar, Atatürk ve Çevresi Yayınları,1971)

Bunların haricindeki diğerleri:

Dr. Yüzbaşı Behçet Efendi

Mülhak Yüzbaşı Rauf

Yüzbaşı Hersekli Ahmet Efendi

Mülhak Teğmen Zebur

Emir Subayı Teğmen Ruhsat

İZMİR’İN İŞGALİ GİRESUN’DA PROTESTO EDİLİYOR

Onlar Samsun’a doğru hareket ede dursunlar, aynı gün yani 15 Mayıs’ta Yunanlılar

yerli Rumların “zito zito (yaşa yaşa)” naraları ve taşkınlıkları arasında İzmir’e çıkarlar. Her taraf Yunan bayraklarıyla donatılmıştır. Türkler ise sinmiştir. Ancak biri vardır ki daha fazla dayanamaz. Kurtuluş Savaşımız’ın “İlk Kurşun”uyla Yunan bayraktarının alnında delik açar. Hasan Tahsin takma adıyla tanınan bu kahraman, Osman Nevres adlı bir gazetecidir. Korku ve şaşkınlıkla bir an duralayan Yunanlılar, toparlanır toparlanmaz Hasan Tahsin’i oracıkta şehit ederler. Öfkeleri dinmemiştir. Yerli hainlerin de desteğiyle vahşete başlarlar. Masum insanların kanları gövdeyi götürmektedir. Yakıp, yıkmalar, ırza geçmeler, yağmalar… bir birini izler.

Yerli Rumlar, Yunan’ın İzmir’e çıkmasını yurdun muhtelif yerlerinde olduğu gibi Giresun’da da sevinç gösterileriyle karşılarken, İzmir’in İşgali’ni protesto için ilk ses de Giresun’dan yankılanır. Bu sıralarda Kayabaşı köyünde bulunan Osman Ağa’ya haber salınır. Osman Ağa’nın talimatıyla Muhafaza-i Hukuk Cemiyeti iki gün sonra büyük bir miting düzenler. Gerisini Ömer Sami Coşar’dan takip edelim:

“…17 Mayıs cumartesi günü halkı Camlıçarşı önünde toplamışlardı. Dükkanının kepengini indiren gelmişti. Buradan İstanbul’da İngiliz, Amerikan, Fransız, İtalyan yüksek komiserlerine protesto telgrafları çekilmişti. Ayrıca Sadrazam Damat Ferit Paşa’ya yollanan telgraflarda İzmir’in Yunan idaresi altında kalmayacağı, kalamayacağı oldukça kati bir lisanla ifade ediliyordu.” (Atatürk’ün Muhafızı Topal Osman, s.16)

Osmanlı Sadrazamı Damat Ferit Paşa’ya çekilen telgraf şöyle:

“Hükümetimizi, idamımızı tebliğe memur görmek istemiyoruz. Size Türk Sadrazamı olarak hitap ediyoruz. İzmir’de mavi mi sallanacak, al mı kalacak? Hükümetimiz buna bigane kalarak boyun mu eğecek? İzmirli kardeşlerimiz Yunan palikaryalarına teslim mi edilecek? Darağaçları bizim de ufkumuzda belirmekte. İdam anımız yaklaşmaktadır. İzmir’in ilhak edildiğini öğrendiğimiz gün, Giresun muhiti akissiz kalmayacaktır ve dünyada hiçbir kuvvet bizi mahzun çevirmeyecektir. Cebir neticeyi tecilden başka bir şeye yaramayacaktır.” (Erden Menteşeoğlu, a.g.e. S.66)

MUSTAFA KEMAL PAŞA SAMSUN’DA (19 MAYIS 1919)

Mustafa Kemal Paşa 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkar. Mülki ve askeri erkan tarafından törenle karşılanır. Hasan İzzettin Dinamo’nun tabiriyle artık, “Kutsal İsyan” başlamıştır. Paşa, buradaki işlerini bitirdikten sonra Havza’ya geçer.

Yaptırdığı soruşturma sonucu hakkında olumlu şeyler duyduğu Osman Ağa’yı Havza’ya görüşmeye davet eder.

MUSTAFA KEMAL PAŞA İLE OSMAN AĞA HAVZA’DA EL SIKIŞIYOR (29 MAYIS 1919)

Ermeni Tehciri’ne adı karıştığı için Osman Ağa bu sıralarda çetesi ile birlikte dağlarda dolaşmakta, Pontus eşkıyasına karşı amansız bir savaş vermektedir. Vatanın kurtuluşu için beklediği fırsat şimdi eline geçmiştir. Ancak yine de endişeleri vardır. Ya, Paşa Hazretleri’nin niyeti kötü ise?..

Yanına en gözü pek adamlarından beş kişiyi alır. Çete kıyafetlerini ve silahlarını denk yaparak tebdil kıyafet yola çıkarlar. Giresun’dan motorla Samsun’a, oradan da yaylı arabayla Havza’ya hareket ederler. Havza’da bir hana yerleşirler. Paşa Hazretleri’nin hangi amaçla Havza’ya geldiğini anlamak için de kahvehanelerde halktan bilgi toplamaya başlarlar. Paşa’nın vatanın kurtuluşu için buraya geldiğini anlayınca hanlarına dönüp, asıl kıyafetleri olan aba-zıpkalarını özenle giyinirler. Silahlarını, fişekliklerini kuşanırlar. 29 Mayıs 1919 akşamı Mustafa Kemal Paşa’nın konakladığı otelin yolunu tutarlar.

Tanışma faslını dilerseniz, Hasan İzzettin Dinamo’nun Kutsal İsyan adlı eserinden takip edelim:

“…Mustafa Kemal,böbrek sancılarını dindirmek için doktorların salıkladığı altı saatte bir alınması gereken banyolardan birini yapmış, yüzü alev alev yanarak bir sandalyede oturmuş, sigara tüttürüyor, bir yandan da arkadaşlarıyla hararetli hararetli bir şeyler konuşuyordu.Topal Osman’ın geldiğini haber verdiler. Sandalyesinden merakla doğruldu. Sağ bacağını kalçadan atarak , odaya giren mavi kurt gözlü, orta boylu, kendi yaşında, kendisi gibi kırpık bıyıklı, çukur ve inatçı çeneli, silahlı ünlü çete reisine sempati ile baktı. Sonra ayağa kalkıp ona doğru giderek elini hararetle sıktı:

-Hoş geldin Osman Bey, dedi, buyur, otur. Samsun’da seni anlata anlata bitiremediler.

Onu elinden tutarak yanındaki bir sandalyeye çökertti. Osman Ağa’nın adamlarının da ellerini sıkarak, hepsine hoş geldiniz, dedi.

Sonra çete reisinin yanına oturdu; çeteci delikanlıları göstererek:

-Ordularımızı dağıttılar, dedi, kumandanları askersiz bıraktılar. İşte bundan sonra bizim askerimiz bunlar olacak! Sigara içer misin, Osman Bey?

Ona ünlü gümüş tabakasını uzattı. Topal Osman, bir sigara aldı, sonra adamlarına döndü:

-Haydi uşaklar, siz dışarı çıkın!

Mustafa Kemal emir eri Halit’e seslendi:

-Halit, çocuk, al bu arkadaşları, istirahat ettir. Çay ver onlara, yorgundurlar.” (c.2, s.130-132)

Bundan sonra Atatürk, Osman Ağa’ya iltifatlarda bulunduktan sonra memleketin genel durumunu uzun uzun anlattı:

“…Pontus belasının temizlenmesini senin tecrübeli ellerine bırakıyorum, Osman Bey. Seninle durmadan muhabere edeceğiz. Belediye reisliğini bırakıp uzaklaşmamalıydın. (Osman Ağa, I.Dünya Harbi sona erip, Giresun’a dönünce Hacı Bey’in başkanlıktan çekilmesi üzerine kimseye danışmadan Giresun Belediye Başkanlığı koltuğuna oturmuştu. S.Ç.) Şimdi yine bu mevkii elde edebilir misin?

Topal Osman güldü:

-Ne demek, Paşam? Çocuk oyuncağı bu. Siz arkamızda bulunduktan sonra evvel Allah Giresun Belediyesi’ne gidip oturmamız artık gün meselesidir.

-Madem ki şehrin Türk halkı seni tamamıyla destekliyor. Hiç durma, teşkilatını yap. Git reislik makamına otur. Şehir bil fiil senin ve adamlarının işgalinde bulunsun. Sen kaçıp dağa çekileceğine Pontusçular ve Rumlar kaçsın. Onlar bir kere kanunsuz yola adım atar göründüler mi zamanla temizleriz.

-Sen hiç merak etme, Paşam, dedi, ben bu Pontos Rumcuklarına öyle bir tütsü vereceğim ki hepsi eşek arıları gibi mağaralarında boğulup gidecek. Sen, başımızdasın ya artık, yeter! Birkaç gün içinde Giresun Belediye Reisliğini yeniden üzerime alarak memleket kurtuluncaya kadar da kimseye vermeyeceğim. Hemşehrilerin en yiğitlerinden biri de ‘Müdafaayı Hukuk Cemiyeti” kurarım, olur biter.” (a.g.e)

Sonunda el sıkışıp, anlaşırlar.

Osman Ağa, Paşa’dan aldığı talimatları uygulamak üzere Giresun’a çetesinin başına dönerken, Mustafa Kemal Paşa da, Erzurum ve Sivas Kongreleri için yoluna devam eder.

19 Mayıs’ın kısa öyküsü budur!

19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı yüce Türk Milleti’ne bir kez daha kutlu olsun!

Ne mutlu Türk’üm diyene!

*** Seyfullah Çiçek