MİLİS PİYADE YARBAY OSMAN AĞA’YI BİR KEZ DAHA MİNNET, ŞÜKRAN VE RAHMETLE ANIYORUZ

Yakın tarihimizin en çok gündeme gelen, en çok tartışılan şahsiyetlerinin başında hiç şüphesiz Osman Ağa gelir. Hakkında, lehte- aleyhte sayısız kitap, anı, makale, araştırma, inceleme kaleme alınmış; opera bestelenmiş; romanı yazılıp çizilmiş; filmi yapılmış olmasına rağmen, üstat merhum Murat Sertoğlu’nun tabiriyle “Hayatı hep sisler arasında kalmıştır” Peki, kimdir, “Hayatı sisler arasında kalan” bu Osman Ağa? Onu iyi tanıyabilmek için, yaşadığı devrin şartlarını çok iyi bilmek gerekir. Osmanlı İmparatorluğu 1900’lü yılların başında büyük sarsıntılar geçirmektedir. İmparatorluk içersindeki çeşitli etnik kökenlere mensup milletler birer birer bağımsızlıklarını ilan etmeye başlamışlardı. Bunlardan biri de, 1828 yılında bağımsızlığını ilan eden Yunanistan’dı. Yunanistan sadece bağımsızlığını ilan etmekle kalmamış, “Megalo-İdea (Büyük Yunanistan İdeali)”yı gerçekleştirebilmek için gizli- açık faaliyetlere başlamıştı. Karadeniz Bölgesi de amaçları içindeydi. Bu amaçları doğrultusunda, M.S.68 yılında tarihe gömülmüş olan Pontus Devleti’ni yeniden diriltmek amacıylaMerzifon’da açılan Amerikan Koleji’nde ilk adımı attılar. Bundan sonra Karadeniz Bölgesi’nde hummalı bir faaliyete başladılar. Yarıya yakını Rum nüfusundan (çok az da Ermeni vardı) oluşan Giresun da en önemli faaliyet üssü halindeydi. Bu girizgahtan sonra Osman Ağa’nın tarih sahnesine çıkışını ve icraatlarını şöyle özetleyebiliriz. *** 1883 yılında Giresun’un Hacıhüseyin mahallesinde doğan Osman Ağa, varlıklı bir aileye mensuptu. Babası Feridunzade Hacı Mehmet Efendi’dir. Osman Ağa, henüz çocuk yaşlarda bazı kötü niyetli Rumlar’ın (vatansever Rum vatandaşlarımızı tenzih ederim) sinsi faaliyetlerini sezmeye başlamıştı. Bu durum, esasen doğuştan mayasında bulunan vatanperverlik duygularının iyice kamçıladı. Askerliğe karşı içinde büyük bir istek olmasına rağmen, askeri okula gitme şansı bulamadı. İçinde kalan bu ukdeyi vatan savunmasının tüm safhalarına gönüllü olarak katılmak suretiyle dindirmeye çalıştı. Böylece 40 yıla sığan kısacık ömrünün son 10 yılının barut, ateş, kan kokuları arasında müthiş bir mücadele içersinde geçtiğini görüyoruz. Osman Ağa’nın bu akıllara durgunluk veren müthiş mücadele içinde gerçekleştirdiği eylemlerin en önemlilerini fazla ayrıntıya girmeden şöyle sıralayabiliriz: *1912 Ekim’inde 65 gönüllü arkadaşıyla birlikte Balkan Harbi’ne katıldı. Sağ dizinden yaralandı. Bu olaydan sonra “Ağa” lakabının yanına “Topal” lakabı da eklendi. *1914’de I.Dünya Savaşı çıkınca, Osmanlı İmparatorluğu müttefiki Almanya’nın yanında kendini bir anda savaşın ortasında buluverdi. *Osman Ağa, henüz yaraları iyileşmemiş olmasına rağmen, bu defa da gönüllü olarak arkadaşlarıyla birlikte Teşkilat-ı Mahsusa Alayı’na yazılarak, Ruslar’a karşı savaştı. Ruslar’ınHarşıt Cephesi’nde durdurulmasında büyük hizmetleri geçti. *7 Kasım 1917’de Bolşevik İhtilali çıkıp, Rus Ordusu’nun bozulması üzerine (ki, 13 Şubat 1918’de Görele de kurtarılmıştır.) Ruslar’ı önüne katıp, Batum’a kadar kovaladı. Batum’a ilk girenler ve hükümet konağına ay yıldızlı al bayrağımızı çekenler, Osman Ağa komutasındaki Giresun Uşakları olmuştur. *1918 Şubat’ında Beyazıtzade Hacı Bey’in rahatsızlığını öne sürerek çekilmesi üzerine Giresun Belediye Başkanlığı makamına oturdu. *“Ermeni Tehciri”ne adı karışınca, İstanbul Hükümeti tarafından idama mahkum edildi. Bunun üzerine dağa çıktı. Eylemlerine çete savaşları şeklinde devam etti. Pontus çetelerine aman vermedi. *Samsun’a çıkışından 10 gün sonra 29 Mayıs 1919’da aldığı davet üzerine Havza’da 9.Ordu Müfettişi Mustafa Kemal Paşa ile gizlice buluştu. Vatanın düşmandan temizlenmesi konusunda el sıkışarak anlaştılar. *8 Temmuz 1919’da af kararı çıkınca tekrar Giresun’a dönen Osman Ağa, bir süredir boş bıraktığı Belediye Başkanlığı koltuğuna tekrar oturdu. *Müdafai Hukuk Cemiyeti’ni kurdu ve başkanlık görevini de üstlenerek Atatürk’ten aldığı talimatlar doğrultusunda çalışmalarına hız verdi. *23 Temmuz 1919’da Erzurum Kongresi’ne; Dr. Ali Naci (Duyduk) ve İbrahim Hamdi Bey gibi iki Giresunlu aydını gönderdi. Ancak Giresunlu delegelerin M.Kemal Paşa’ya karşı oy kullandıklarını duyunca, müthiş öfkelendi. Her ikisi de Osman Ağa’nın gazabından korkarak yurt dışına kaçtılar. *1920 Eylül’ünde Ermeni Harekatı’nı bastırmak üzere 15.Kolordu Komutanı Kazım Karabekir Paşa emrine bir tabur (850 kişi) gönüllü gönderdi. *Atatürk’ün daveti üzerine 15 seçkin adamını alarak 12 Kasım 1920’de Ankara’da Atatürk’ün huzuruna çıktı. Atatürk’ün isteği üzerine, 10 adamını yakın koruması için görevlendirdi. Osman Ağa, bu kutsal göreve başlarken onlara şöyle hitap etti: “Paşa Hazretleri’nin muhafazası yalnız ve yalnız size aittir.O’nu her yerde siz koruyacaksınız.Uçan kuşlardan dahi.Paşa Hazretleri’ne en ufacık bir şey olursa kendinizi yok bilin.Hatta ve hatta geride bıraktıklarınızı da…” Bazı kaynaklarda, “…O’nun eceli ile bile ölmesine müsaade etmeyeceksiniz!” şeklinde bir cümle daha söylediği ileri sürülmektedir. *“Giresun Gönüllü Maiyet Müfrezesi” adı verilen bu birliğin sayısı Mustafa Kemal Paşa’nın isteğiyle daha sonra 100’e ve son olarak ta 250’ye kadar çıkarılmıştır. Bu birlik Mustafa Kemal Paşa’nın yanı sıra Meclis’in de yakın korumasını üstlenmiş ve görevini sonuna kadar yüzlerinin akıyla başarmıştır. *Osman Ağa, Mustafa Kemal Paşa’dan aldığı talimat üzerine Muhafız Birliği’nin idaresini yakın arkadaşı Mustafa Kaptan’a bırakarak Giresun’a döndü. Giresun Askerlik Şubesi Başkanı Tirebolulu Hüseyin Avni Alpaslan’la birlikte tamamen Giresunlular’dan oluşan ve mevcudu 5 bini bulan “42 ve 47.Giresun Gönüllü Alayları”nı kurdu. *47.Alay’ın başına geçerek Nisan-Mayıs 1921’de Koçgiriİsyanı’nı bastırdı. *Daha sonra, H.Avni Alpaslan komutasındaki 42.Alay’la Samsun’da birleşerek Pontus Rumları’nın merkez üssü olarak kullandıkları Merzifon Amerikan Koleji’ne baskın yaptı. Bir daha dirilmemek üzere, Yunanlılar’ın“Megelo-İdeası”nın bir parçası olan “Pontus Rum Devleti” hülyasını tarihin derinliklerine gömdü. *Bu başarılarından dolayı TBMM tarafından Milis Binbaşısı rütbesiyle taltif edildi. *Sakarya Meydan Savaşı’nın kritik bir safhaya girmesi üzerine, her iki alayımız da 1921 Ağustos’unda imdada yetişti. *42. Alayımız hemen savaşa girdi. Komutanları H.Avni Alpaslan Beydahil tamamına yakını şehit düşen bu alayımızdan sadece 84 kişi sağ kalabilmiştir. *On gün sonra da 47.Alayımız savaşa girdi. Bu Alayımız’dan da 285 kişi sağ kalabildi. Atatürk, Osman Ağa ve Giresun Uşakları’nın bu kahramanlıklarını şu övgü dolu sözlerle dile getiriyor: “Sakarya Muharebesi sıralarında ,cephemizin bir tarafında gedik açan düşmanın gediği genişletmekte ve ilerlemekte olduğunu bildirdiler. Derhal yedekte bulunan kuvvetlerimizden yeterli miktarda imdat gönderilmesini ve süngü hücumu ile düşmanı eski mevzilerine tard etmelerini emrettim. Fakat aldığım cevap: ‘İhtiyatta kuvvetimiz kalmadı, hepsi mevzilerde çarpışıyor, yalnız Giresunlu Topal Osman Ağa’nın askerleri vardır.’ oldu. Tekrar verdiğim emirde: ‘Kim olursa olsun, süngü hücumu yapacaklardır’ dedim. Cevap verdiler: ‘Bunların süngüsü yoktur.’ Osman Ağa’nın Karadenizli gönüllüleri milli kıyafetleri ile gelmişlerdi. (Aslında Büyük Millet Meclisi Muhafız Kıtası olan bu birlik, cephede kritik durum doğması üzerine acele cepheye sevk edilmişti) Süngüleri yoktu. Süngü yerine bellerinde eğri bıçaklar vardı. Hemen: ‘Osman Ağa’nın askerleri bellerindeki bıçaklarla düşmanın üzerine atılıp, eski mevzilerine tard edeceklerdir’ emrini verdim. Eğri bıçaklarıyla düşmana saldıran bu yiğit çocuklar, Yunanlılar’ı eski mevzilerine atmağa muvaffak oldular. Fakat yüzde altmış kayıp verdiler.” Osman Ağa’ya, Sakarya Meydan Savaşı’nda gösterdiği üstün başarı ve kahramanlıklardan dolayı TBMM tarafından Milis Yarbayı (Sicil No:342) rütbesi verildi. *Sakarya Zaferi’nden sonra tamamen eriyen 42.Alay lağvedilmiş, mevcudu Giresun’dan getirilen yeni gönüllülerle takviye edilen 47.Alay ise, 26 Ağustos 1922 tarihindeki Büyük Taarruz’a da katılarak Afyon ve Dumlupınar cephelerinde büyük kahramanlıklar göstermişlerdir. *Bu mıntıkada (Afyon- İncehisar- Doğanlar Köyü- Sivritepe) şehit düşen 14 Giresunlu için Milli Savunma Bakanlığı tarafından yaptırılan “47.Giresun Gönüllü Alayı Şehitliği”nin28 Ağustos 1992 tarihinde “Devlet Töreni” ile açılışı yapılmıştır. *Osman Ağa, düşmanın İzmir’de denize dökülmesinden sonra Atatürk’ten izin alarak Giresun’a döndü. Geçtiği her yerde “Yaşa, Varol, Sakarya Kahramanı” nidalarıyla karşılandı. Artık zafer kazanılmış, vatan düşmandan temizlenmiştir. Bundan sonraki düşüncesi, kutsal bir görevi yerine getirmiş insanların huzuru içersinde, bir başka mukaddes vazife olan Hac farizasını yerine getirmekti. Ancak nasip olmaz. 1923’ün Mart ayında tekrar Ankara’ya çağrılır. Kader artık ağlarını örmeye başlamıştır. Evet, zafer kazanılmıştır kazanılmasına da, yeni kurulacak olan devletin doğum sancıları da başlamıştı bu arada… Merhum Murat Sertoğlu’nun tabiriyle, “Silahlı mücadele devri kapanmış, politika devri” başlamıştı. *Meclis’te iki grup vardı. M.Kemal’in liderliğindeki I.Grup’un karşısında yer alan Trabzon Mebusu Ali Şükrü Bey’in önderliğindeki II.Grupşiddetli bir muhalefet hareketi başlatmıştı. Mecliste kavga hiç eksik olmuyordu. Hatta bir ara Mustafa Kemal Paşa ve Ali Şükrü Bey birbirlerinin üzerine dahi yürümüşlerdir. *Yine böyle hararetli bir meclis oturumundan sonra 27 Mart 1923 tarihinde akşamüstü Ali Şükrü Bey birdenbire ortadan kaybolur. Aramalar sonunda Ali Şükrü Bey’in cesedi yeni kazılmış bir çukurun içinde bulunur. Elde edilen bulgular, şüphelerin Osman Ağa üzerinde yoğunlaşmasına sebep olur. Durum çok naziktir. Çünkü Osman Ağa, Mustafa Kemal Paşa’nın Muhafız Birliği komutanıdır. Atatürk, Osman Ağa’yı çok sevmesine rağmen, “Adalet neyi emrediyorsa gereği yapılsın” diye adaletten yana tavır koyunca, Osman Ağa’nın tutuklanmasına karar verilirken, adamlarından kurulu Muhafız Birliği de lağvedilir. *Üstteğmen İsmail Hakkı Bey (Tekçe) -ki daha sonraları tümgeneralliğe kadar yükselmiştir- komutasındaki düzenli ordu erlerinden kurulu muhafız birliğiyle Osman Ağa’nın adamları arasında 1 Nisan’ı 2 Nisan’a bağlayan gece sabaha kadar süren bir çatışma çıktı. Osman Ağa ağır yaralı olarak ele geçirilmesine rağmen, sedyede iken beynine ateş edilmek suretiyle İsmail Hakkı Bey (Tekçe)tarafından öldürülmüş, başı da gövdesinden ayrılarak alelacele olduğu yere gömülmüştür. TBMM’deki muhalefetin oylarıyla, ertesi gün cesedi mezardan çıkarılarak, ayaklarından asılmak suretiyle meclis önünde teşhir edilmiştir. Daha sonra cenazesi Giresun’a gönderilmiş ve büyük bir cenaze merasimiyle tekbirler arasında Giresun Kalesi’nin kuzey yamacındaki Kurban Dede türbesinin yanına defnedilmiştir. *Atatürk’ün emriyle kalenin en yüksek yerine anıt mezar yaptırılarak (bugünkü anıt mezar) 1925 yılında na’şı buraya naklettirilmiştir. *Osman Ağa ve Ali Şükrü Bey, açık bir ifadeyle meçhul birileri tarafından, günümüzün moda tabiriyle kumpasa uğramış, olayın üzerindeki esrar perdesi bugüne kadar kaldırılamamış olup, günümüzde tartışma konusu olmaya devam etmektedir. Şöyle ki… Düzenli ordu mensubu erlerden kurulu Muhafız Taburu Komutanı Üstteğmen İsmail Hakkı Bey, 4 Aralık 1977 tarihinde Günaydın Gazetesinde yayınlanan anılarında, Trabzon Kayıkçılar Kahyası Yahya’yı, Osman Ağa’nın iki adamıyla birlikte kendisinin öldürttüğünü, ancak Osman Ağa’nın bu olayla ilgisinin olmadığını itiraf etmiştir. Bu da gösteriyor ki, İsmail Hakkı Tekçe yıllarca Osman Ağa’yı haksız yere töhmet altında bırakmış, günahını almıştır. Kim bilir, belki de bu açıklaması, vicdanını rahatlatmak düşüncesinden kaynaklanmıştı. Ama ne hikmetse, yaralı olarak ele geçirdiği Osman Ağa’nın kafasına niçin kurşun sıktığı ve daha sonra kafasını niçin gövdesinden ayrıldığı konusuna hiç değinmemiştir. Dilerseniz şöyle bir zihin jimnastiği yapalım. TBMM Başkanı Mustafa Kemal Paşa’nın biri Milis Piyade Yarbay Osman Ağa Komutasındaki Giresun Uşakları’ndan, diğeri ise Üstteğmen İsmail Hakkı Bey komutasındaki düzenli ordu erlerinden oluşan iki ayrı koruma birliği vardı. Hal böyleyken Paşa Hazretleri her zaman Giresun uşaklarına güvenmiş, her nereye giderse mutlaka onların korumasında gitmiştir. Bu olay, gölgede kaldığı düşüncesiyle İ.Hakkı Bey’de bir kompleks yaratmış olabilir mi? Şayet öyle ise, saltanatın devamından yana olan muhalefet, İ.Hakkı Bey’in bu zaafını kendi çıkarları doğrultusunda kullanarak, Mustafa Kemal Paşa’yı zor durumda bırakmak amacıyla kendi adamları olan A.Şükrü Bey’i ona öldürtüp, tıpkı Kahya Olayı’nda olduğu gibi suçu Osman Ağa’nın üzerine yıkmış olamazlar mı? Benimkisi biraz absürd bir şüphe gibi ama kimler ne iddiada bulunmuyor ki? Öyle ya da böyle bu olaya karışmış olsa dahi, bu onun gönüllü olarak cepheden cepheye sürdürdüğü vatanın kurtuluşu mücadelesindeki kahramanlıklarının ve Atatürk’ün korunmasında üstlendiği şerefli görevin üzerinin bir kalemde silinmesine gerekçe olamaz. Kaldı ki, Fatih Sultan Mehmed’in “Nizam-ı Alem” (Devlet Düzeni) için evlat ve kardeş katlini vacip gören meşhur “Fatih Kanunnamesi”ne dayanarak nice Osmanlı padişahı kundaktaki bebeleri dahi gözlerini bile kırpmadan, en küçük bir vicdan azabı duymadan gırtlamaktan geri durmamış ama adları anılırken “cennetmekan padişahımız” ifadesi kullanılagelmiştir. Bu hususu da buraya not düştükten sonra konumuza son noktayı koyalım. Büyük Zafer’den sonra hac farizasını yerine getirme arzusuna ölümü mani olduğundan, kendisine bedel, silah arkadaşı Alay İmamı Bulancak Küçüklü Köyünden Kurtoğlu Hacı Hafız Mustafa Efendi hacca gittiğinden “Hacı Osman Ağa” sıfatını da almıştır. Ruhu şad, mekanı cennet olsun. *** ALDIĞI RÜTBELER: 1)KOÇGİRİ VE PONTUS İSYANLARININ BASTIRILMASINDA GÖSTERDİĞİ BAŞARILARDAN DOLAYI: Milis Binbaşısı (Temmuz 1921) 2)SAKARYA ZAFERİ’NDEN SONRA: Milis Piyade Yarbay (Sicil.no:Milis P.342) ve İstiklal Madalyası *** RESMİ ÜNVANLARI: 1) 47.GİRESUN GÖNÜLLÜ ALAYI FAHRİ KOMUTANI 2)ATATÜRK’ÜN MUHAFIZ BİRLİĞİ KOMUTANI 3)GİRESUN BELEDİYE BAŞKANI 4)MUHAFAZA-İ HUKUK DERNEĞİ GİRESUN ŞUBESİ KURUCU BAŞKANI *** NE DEDİLER, NE YAZDILAR, NE YAKIŞTIRDILAR: *”TOPAL OSMAN DEĞİL, CUMHURİYET ŞEHİDİ, CUMHURİYETİN BANİSİ OSMAN AĞA”(Atatürk) * “ATATÜRK’ÜN VE BU MİLLETİN MUHTEŞEM FEDAİSİ”(Murat Sertoğlu) * “BATUM FATİHİ”(Hasan İzzettin Dinamo) * “MANGAL YÜREKLİ ADAM”(Hasan İzzettin Dinamo) * “PONTUSLULAR’IN AZRAİLİ”(Hasan İzzettin Dinamo) * “SAKARYA KAHRAMANI”(Ömer Sami Coşar) * “RUM PONTUS DEVLETİ HAYALLERİNE DARBE VURAN ADAM”(Ömer Sami Coşar) * “MİLLİ KAHRAMAN”(Dr.Rıza Nur) * “HALK KAHRAMANI”(Dr.Rıza Nur) * “DESTAN KAHRAMANI”(Falih Rıfkı Atay) * “YENİ KÖROĞLU”(Falih Rıfkı Atay) * “GERÇEK BİR ANADOLU YİĞİDİ”(Prof.Dr.Faruk Sümer) * “NESİLLERDEN NESİLLERE GEÇECEK EFSANE KAHRAMAN”(Altemur Kılıç) * “TİMURLENK GİBİ BİR CENGAVER”(37.Fırka Kumandanı Miralay Hacı Hamdi Bey) * “BALKAN SAVAŞI GAZİSİ”(Gönüllü katılıp, sağ dizinden yaralandığından) * “İSTİKLAL SAVAŞI GAZİSİ”(İstiklal Madalyası ile taltif edildi) (*) “Kurtuluş Savaşı’nın Efsane Kahramanı TOPAL OSMAN (OSMAN AĞA)” (Arı Sanat Yayınevi, İstanbul, 2011) kitabımdan özetlenmiştir. (Seyfullah Çiçek)