BİR SEVDA MASALI (Son Bölüm)
BİR SEVDA MASALI (Son Bölüm)
"Bu suskunluk” o günlerden kalmaydı işte. Halil için sadece ayakta durmaktan ibaret, bir ölüyü andırır dünyadan vazgeçmeler, işte bundan?...
"Bu suskunluk” o günlerden kalmaydı işte. Halil için sadece ayakta durmaktan ibaret, bir ölüyü andırır dünyadan vazgeçmeler, işte bundan?...
İstese, onu gidip yaşadığı şehirde eliyle koymuş gibi bulabilirdi oysa? İstese ona; bu aldatılmışlığı, bu vazgeçilmişliği, şimdi içindeki bu nefreti ve masum sevgisinin hesabını sorabilirdi!... Onu bulup söyleyeceği iki çift lafla, yaşadıkları o masum duyguların hesabını pekala sorabilirdi! Ama bunu hiç bir gün yapmadı Halil... Gururunun, böyle bir şey yapmasına izin vermeyeceğini çok iyi biliyordu. Sevdalı yüreğin biri sustuysa bu, karşı tarafa "artık sende sus!" demekti, ona göre?... O da bunu yaptı zaten? İçinde yanan bir yangını söndürdü mü-söndürmedi mi bilinmez, bu yangına sebep olanı, bir daha da aramadı. Yazdı yazdı durdu, dur durak bilmeyen mısralarla... İçindeki sevdayı, gözleri buğuluyken yürek acılarıyla dökmeye çalıştı kağıda kaleme. Kim bilir belki de bu şiirlerde eski ve muammalı başka yaşanmışlıklar da vardı? Fakat hepsinde de bir duygu yumağının hisleri, apaçık gösteriyordu kendisini;
Gözlerime gökten zembille inen nur!
Öylesi mi güzel?
Öylesi esmer...
Ben aştım sevapların sınırlarını da,
O;
Doğu yamacımdaki sınırı bekler.
Bildim, henüz bir sözünü bile duymadan?
Telaşeli
Ürkek
Ve yalnız,
Palmiye gölgesinde oynaşan esmer su...
Söylemeden kimseye
En nihai kitabı okuduğumu,
Gören oldu mu?
Şimdi;
Şu an cennette
En mugaddi yemişlerden yedi say beni.
Meraklanma, görünürüm ben!
Ağzımı silermiş gibi yapıp...
Yasak elmayı hiç yememişim gibi.
Artık hayata posta koyuyordu Halil... Acıyan içini, yine şiire vurdu… Hüzün, ayrılmamacasına çökmüştü bir kere yaşanılan her güne ve her geceye;
Başımın dönmesiyle kaldı, sana içtiklerim?...
Yarım kalan son bardakta, yitip gittim ben!
Ay doğdu, umut oldu mavi mavi,
Bu gece denize düşen yakamozun bir yanı esmerse?...
Bir yanı da sen!
Seni hatırlatan her şey şimdi zor geliyor.
Zor geliyor ardımıza düşen; o yağmur, o boran, o deli kar! ...
"Islanma" diye sana verdiğim ceket ya küçüldü?
Bilmem, ya da biz büyüdük...
Artık o bile şimdi bana dar!
Bu ara dereler, bulanık akarken denize
Seni duru deryalarda bile bulmamıştım ki?
Meraklanma ben sana umut yollarım
Geçince bu ıslak göçer mevsimi
Belki biraz naz olur yanında umudumun,
Belki;
Az biraz da inatçı mavi.
İşte bir şiir daha döküldü.
Şu an
Ta şuramdan
Şu denize...
Döküldü en masum derelerden anbean...
Bulutlar aralanıp bir yol verse de,
Bir esmer nur düşse şimdi gökyüzünden
Vakit geldi;
Biraz da sen yağsan!
…
Tanrı zamanı niye yaratmıştır ki?...
Bu sorunun cevabı, aslında yaşadığımız her bir anın içinde saklı olsa gerek anbean?...
Zaman; kimine göre bir ilaçtır belki? Kimine göre insanoğlunun yaşadığı kötü ve olumsuz anıların üzerini örtecek "kül."
Şimdi bu sevda masalında, aradan "yıl" geçti. "Bu sevda da yıllandı" demektir bu bir bakıma? Fakat bir büyük yıkımı hazırlayan bütün cevaplarsa, işte küllenen bu zamanın arefesinde yanıt buldu. Zaman, yaptı yine yapacağını. Kurulduğundan beri içinde nice sırlar taşıyan dünyanın da gün geldi merakın da dili çözüldü. Bunlardan birisi de; "yanılgıların, gerçeklerin önüne geçtiği" zamanlarda yaşanan hiç bir şeyin, ama hiç bir şeyin boşa ve sanıldığı gibi olmadığı gerçeğiydi.
***
Sonbahar, kış ve ilkbahar dahil soğuğa, kara ve yağmura hükmeden mevsimler yerini güneşli ve pırıl pırıl günlere henüz bırakmıştı... Tabiat anaya en güzel giysilerini, yine, yeniden ve en baştan giydirmişti artık o ilahi güç, bir kez daha... Fındık bahçeleri ve orman örtüleri fistanlara, en güzel elbiselere büründüler Karadeniz'de..
Halil o gün erkenden kalkmıştı. Sabahın sükuneti ve sessizliğinde biraz denizi izledikten sonra da annesi ve babasıyla kahvaltı yaptılar. Ardından da baba-oğul beraberce çarşının içindeki dükkanlarına varmak için de yola koyuldular.
Dükkana vardıklarından hemen sonraydı… Onları okkalı bir kahve eşliğinde günün ilk saatleri karşıladı. Halil günlük gazetelere şöyle bir göz atıyordu ki; bir anda hiç olmayacak bir şekilde ama büyük bir heyecana da kapılmış olarak oturduğu koltuktan ayağa fırladı!... Ne okuduysa da, iki eliyle birden hışımla yüzünü kapattı... Ağzından, gerçek olması mümkün olmayacak bir duruma tepki gibi olan tek bir kelime düştü;
- Olamaz!..
Yüzü, fırtına öncesi bulutlar kadar bulutlanmıştı. Ayaktaydı ve başının döndüğünü hissetti. Bir anda rengi kaçmış, dünya başına yıkılmıştı sanki! Sanki o an kendisini ve duyularına yön veren bütün melekelerini kaybetmişti. Sonra tekrar eline aldığı ama saniyeler geçtikçe artık titreyerek tuttuğu gazeteyi hışımla yumurup, üzerinde kahve fincanlarının olduğu sehpaya doğru fırlatarak sertçe çıktı daha az önce yeni geldikleri kapıdan.
Saniyelerle sayılı anlar ve bir şaşkınlık hali geçer geçmez, Halil'in babası aldı bu kez gazeteyi eline... Bozulan sayfaları elleriyle düzelttikten sonra da, biraz önce oğlunun okuduğu sayfayı tıpkı onun gibi tutarak okumaya çalıştı. Genelde, olmuş olan kötü haberleri yazan ve adına halk arasında "üçüncü sayfa haberleri" denen türde bir gazete yaprağıydı bu sayfa. Birkaç adli vaka ve kaza haberinden başka özellikli tek bir haber vardı bu sayfada. Olanlara bir anlam veremedi yaşlı adam. Gazetede yazılı, haberlere konu kazaların hepsi de kendileriyle alakasız ve uzak illerde olmuştu, oğlunun bu olaylarla nasıl bir ilgisi olduğunu çözemedi. Fakat o sayfada farklı olan bir haber Halil'i ilgilendiriyordu oysa? Bu haber "Bir Sevda Masalı'nı" işte tam da o anda, orada bitiren haberdi. Halil, sevdaya değil belki ama kaderine bir kez daha yenilmişti. Haberin üst yanına iliştirilmiş olup, Sevda'nın üniformalı ve güzeller güzeli bir fotoğrafının altındaysa şunlar yazıyordu;
"KARS MİLLİ EĞİTİM MÜDÜRLÜĞÜNDEN BÜYÜK VEFA ÖRNEĞİ "
Bundan Bir yıl önce elim bir trafik kazası sonucu hayatını kaybeden Sevda Komisere, görev yaptığı Kars’ta adına yaptırılan Anaokulu, törenle hizmete açıldı. Açılışa katılan Vali.........
***
“Bir Sevda Masalı”, işte bu şartlarda ve geride onulmaz acılar bırakarak ama memleketine ve ulusuna daha ne "Sevda Komiserler" yetiştirecek, çocukları eğitecek bir okul kazandırıp da bitti... Aslında kimse kimseyi terk etmemiş, kimse kimseyi bir oyun oynayıp diğerini kandırmamıştı.
Sevda; sevdiği adamın gözlerini en son bir otogarda ve en son gördükten bir kaç saat sonra, Ankara yakınlarında geçirdiği bir trafik kazasında bu masalı bitirmişti.
Bir polisti o... Görev yaptığı şehirde çok sevilen, güzeller güzeli rütbeli bir bayan polis… Görevini en iyi şekilde yapan, ülkesinin güven ve huzuru için didinen, yurdunun bahtını yapmaya çalışan ama kendi bahtını hiç yapamamış bir polis...
Bu sevdadan geriyeyse, bir enkaz kaldı... Esmer bir kadına yazılmış yada yazılacak olan en güzel şiirlerin sahibi olan bir adam, şimdilerde yine o denizin, yine yalnız ve yine kıyısında..
O şimdi kendisinden rızasız gidenlerin, günün birinde ona tekrar dönecekleri zamanı tevekkülle bekliyor.
Aslında o; ona tekrar gelecekleri değil, kendisinin onlara gidip-kavuşacakları günü bekliyor.
- S O N -