KARADENİZ’İN BOL YAĞIŞLI İKLİMİ SİYANÜRLÜ ALTIN MADENCİLİĞİNE UYGUN DEĞİL!...
KARADENİZ’İN BOL YAĞIŞLI İKLİMİ SİYANÜRLÜ ALTIN MADENCİLİĞİNE UYGUN DEĞİL!...
İstanbul Üniversitesi- Cerrahpaşa, Jeoloji Mühendisliği Bölümü Maden Yatakları-Jeokimya Anabilim Dalı Başkanı hemşehrimiz Prof. Dr. Hüseyin Öztürk “Karadeniz’in bol yağışlı iklimi siyanürlü altın madenciliğine uygun değil” dedi.
İstanbul Üniversitesi- Cerrahpaşa, Jeoloji Mühendisliği Bölümü Maden Yatakları-Jeokimya Anabilim Dalı Başkanı hemşehrimiz Prof. Dr. Hüseyin Öztürk “Karadeniz’in bol yağışlı iklimi siyanürlü altın madenciliğine uygun değil” dedi.
İstanbul Giresunlular Çevre Kültür ve Dayanışma Derneği'nde “Türkiye'nin Yer Altı Kaynaklarının Durumu” konulu bir konferans veren İstanbul Üniversitesi- Cerrahpaşa, Jeoloji Mühendisliği Bölümü Maden Yatakları-Jeokimya Anabilim Dalı Başkanı hemşehrimiz Prof. Dr. Hüseyin Öztürk” Karadeniz’de bulunan madenlerin doğaya verdiği zararlar açısından da görüş ve düşüncelerini açıkladı. Prof. Öztürk, bu pencereden bakıldığında Karadeniz bölgesinde bulunan madenlerin üretimiyle geçmişten günümüze ekonomiye ciddi katkı sağlandığını, ancak yağış miktarı yüksek bu bölgede siyanürle altın kazanımının ciddi çevresel risk ve tahribat oluşturacağını söyledi.
Türkiye’de kurşun madenleri ile ilgili görüşlerini açıklayan Prof. Dr. Öztürk, ülkemizde kurşun elde edilen bir fabrikanın olmadığını, yeni bir çinko fabrikasının Siirt’te açıldığını ancak Siirt’te bu fabrikayı besleyecek bir çinko madeninin bulunmadığını ifade etti. Çin’in maden sektöründe dünya lideri olduğunu ve Çin’in dünyadaki bütün madenleri topladığını aktardı.
Türkiye’de toryum maden yatakları hakkında bilgiler veren Prof. Öztürk, uzun zamandan beri keşfedilmiş toryum madeninden üretime geçilemediğini ve ülkemizde henüz bulunmayan büyük bir lityum potansiyeli varlığından bahsetti.
Türkiye’nin dünyanın en büyük bor madeni zengini olduğunu söyleyen Prof. Öztürk, bor madeninin işletilmesinin özel sektöre verilmediğini, devlet eliyle yapılmasının uygun görüldüğünü gerekçeleriyle birlikte açıkladı.
Demir madenleri hakkında önemli bilgiler paylaşan Öztürk, Kardemir, İsdemir ve Erdemir olarak üç fabrikada demir cevheri işlendiğini demir fabrikalarının deniz kıyılarında bulunma gerekçesini açıkladı. Öztürk, “Türkiye’de demir üretimi düşük ve fabrikalar için yetersiz ancak, iyi bir iş yaparak demir fabrikaları oluşturmuşuz” dedi.
Hakkari’de büyük çinko madenlerinin keşfedildiğini aktaran Öztürk, “Bu madenlerde derinlere inildikçe geçmişe ait üretim boşluklarıyla karşılaşıyoruz ve bu durum bize antik dönemde bu bölgedeki yataklardan maden işletildiğini gösteriyor” dedi.
Maden sektörünün çok riskli bir sektör olduğunun altını çizen Prof. Dr. Hüseyin Öztürk, iyi teknik kadroları olmayan şirketlerin madencilikten büyük zararlar ettiklerini ve madenciliğin her geçen gün giderek zorlaşan bir sektör olduğunu belirtti.
Türkiye’nin Trakya bölgesinde petrol bulunmadığını gazın var olduğunu ve ülkemizde %70 gazın bu bölgeden çıktığına vurgu yaptı.
Konuşmaları sırasında Türkiye’nin demirde hammadde ve metalürjik işlemde kullandığı, kok kömürü, florit ve manganez açısından dışa bağlı olduğunu, ülkemizin gübreye çok büyük paralar harcadığını, gübre üretiminin az da olsa başarıldığını, Türkiye’nin bor ve feldspat üretiminde lider olduğunu tekrarladı.
Türkiye'nin yeraltı kaynakları hakkında önemli bilgilerin aktarıldığı sunum esnasında dikkatle dinlenen bilim insanı Prof. Öztürk, sözlerinin satırbaşları arasında Karadeniz’in iklim şartları dikkate alındığında altın madenciliğine uygun olmadığının bir kez daha altını çizdi.
Türkiye’de havza madenciliğine geçiş yapıldığını, çevre konusunda duyarlığına dikkat çeken Öztürk, petrol ve gaz arama çalışmalarının artırılması gerektiğini teyit etti.
Konferans sonunda soru-cevaplı bölümde ise önemli tartışmalarla sıcak bir atmosferde devam etti. Verimli ve faydalı bir konferanstı.
TÜRKİYE’DE YERALTI KAYNAKLARI
HAKKINDA SATIRBAŞLARI
Prof. Dr. Hüseyin Öztürk’ün Türkiye’nin yeraltı kaynakları ile ilgili yaptığı sunumla anlatılan konular ayrı ayrı satılışlarını olarak değerlendirildiğinde “Üç demir fabrikamız var. 20 milyon ton demir cevherinin 10 milyon tonunu kendimiz üretip 10 milyon tonunu dışarıdan alıyoruz ve buna 1 milyar dolar ödüyoruz.” Şeklinde konuştu.
Cengiz Grubu tarafından Türkiye’de Yılda 2 milyon ton alüminyum tüketildiğini, Üretilen miktarın ise Seydişehir’de sadece 80 bin ton olduğunu, 3 çinko ve 2 kurşun fabrikasını besleyecek toplam 1 milyon tonu aşan bir kurşun çinko cevheri üretildiğini söylerek “Fabrikamız yok. Cevher tamamen dışarıya gidiyor.” Söyleminde bulundu.
Prof. Dr. Öztürk ayrıca Yıldırım Holding tarafından, Yaklaşık 2 milyon ton kromit üretiyoruz. Elazığ’daki ferrokrom tesisinde yaklaşık 1 milyon tonunu işliyoruz 1 milyon ton dışarıya gidiyor” dile söyledi.
Konuşmasının bitirmeden yeral varlıklarımızın genel durumu hakkında bilgi sunan Prof. Dr. Hüseyin Öztürk, “Birkaç şirket tarafından Nikel cevherinden metal Ni üretimini hedefiyle kurulan tesislerden henüz Ni üretimi yapılamamış, şimdiye dek üretilen nikel cevheri yurtdışına satılmıştır.
Ürettiğimiz bakır cevheri Cengiz Grubu tarafından Samsun’da izabe ediliyor. Üretilen diğer cevherler bakır cevheri olarak yurt dışına satılıyor.
Cengi Grubu tarafından çok sınırlı bir fosfat gübresini Mazıdağı’nda üretiyoruz.
Yıllık 40 ton civarında altın üretiyoruz ve işliyoruz ve dışarı satıyoruz.
Dünya bor üretiminin yüzde 75 ini yapıyoruz ancak ağırlıkça işlemeden satıyoruz.
Dünya feldispat üretiminde lideriz. Seramikte kullanıyoruz. Ancak çoğunu hammadde olarak ihraç ediyoruz.
Dünya soda (sodyum karbonat) üretiminde ikinci sıradayız. Ciner tarafından Ankara Beypazarı’ndan Avrupa’ya ihracatta birincisiyiz.
Demir çelik sektöründe kullandığımız manganez, floritin tümünü ve kısmen kok kömürünü; pillerde kullandığımız lityumu ise yurtdışından alıyoruz.
Çanakkale ve Aydın yöresinden üretilen yıllık yaklaşık 15 bin ton antimonu yurt dışına satıyoruz.
Boya ve sondaj çamurunda kullanılan baritleri Toros bölgesinden üretip yurt dışına ihraç etmekteyiz.
Toryum ve Nadir element (Lantandan Lutesyuma uzanan lantanit grubu elementler) açından dünyada en büyük rezervlere sahibiz. 1977 de tamamlanan arama çalışmalarına rağmen üretim adına bir ilerleme kaydedemedik.
Doğal gazımızın yüzde 2 sini, petrolümüzün ise yüzde 7 sini üretebiliyoruz. 1940 yıllarda keşfedilen Raman Dağı petrol yatağı gibi bir yatağı henüz keşfedemedik.” Değerlendirmesini yaptı. Remzi Mamaşoğlu
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.