Onlar her yerdeler aslında…
İdarede, bürokraside, belediyelerde, kurumlarda, dairede, üniversitelerde, şirkette, sokakta, kafede… Sayıları da gün gittikçe artıyor…
Yalakalık bir ruh hali ve karakterdir. Satıcısı ruhunu satar, alıcısı ise çevresindeki yalakalar üzerinden itibarının yükseldiğini zanneder.
Yalaka, üstlerine karşı alabildiğine sevecen, diğerlerine karşı o derece uzak ve soğuktur.
Yalaka, üstlerinin ahlaka, hukuka, insanlığa ve her türlü ilke ve duruşa ters taleplerine asla “hayır” demez. Sürekli tabasbus eder, el ovuşturur, gerdan kırar… Çok kıvraktır…
O, insanlık bilmez, iyiliği, hayrı anlamaz; onun vefası, duruşu, karakteri yoktur.
Gerçek bir insanın en önemli organları olan kalp ve beynin yerini yalakada “dil” alır.Yalakalar üstlerinin duymak istediklerini anlatır;
Yalaka, kaostan beslenir; kargaşa onun beslendiği azığıdır, gıdasıdır. Çünkü, kaos ve kargaşada mesleki yetersizlikler görülmez; uzmanlıklara bakılmaz; sadece peçete gibi kullanılır ve zamanı gelince de atılır…
Yalaka için devletin, idarenin, bürokrasinin, üniversitenin, çalıştığı kurumun, dairenin, derneğin, vakfın ve insana hizmet edebilecek hiçbir organizasyonun değeri yoktur. Onun için bütün bu varlıklar, sözde/söylemde kullanabileceği ve kendisine hizmet ettiği kadar mana taşıyan kalıplardır.
Yalakaların sardığı kurumlar gelişemezler… O kurumlarda şeklen, sureten işler çok güzel yürür. Gerçekte ise yalakaların sardığı kurumların içi boştur, anlamsız, plansız ve hedefsiztir.
Yalaka, gevezelik, cerbeze, el çabukluğu ve göz boyama ile kendi yetersizliğini ve beceriksizliğini kamufle etmekte oldukça başarılıdır. Başarısızlıklarının ise her zaman yüzlerce bahanesi vardır. Laf kalabalıkları arasında gerçeği örtmeyi başarmakta oldukça da yeteneklidir.
Yalakalar, kurum, toplum, millet vs. için asla risk almazlar; inisiyatif kullanmazlar…Başkalarının başarılarının üstüne atlayıp yağmalamayı da çok iyi bilirler ve fark edilmediklerini zannederler...
Yalaka, sırnaşıktır, utanmazdır, yüzü kalındır… Ama ahenklerini bozmaya tek bir kemik parçası bile yeter...