En iyisi yazayım dedim!..
Değerli okuyucularım;
“Şikayetim var…
Sussam olmuyor, susmasam olmuyor;
Yazsam olmuyor, yazmasam olmuyor.
İçinde bulunduğumuz süreçte gazeteciliğin durumu öyle içler acısı ki.
Bakın nasıl sabırla okuyunuz lütfen..
Çevremize baktığımızda yazılacak, sorgulanacak o kadar çok şey var ki.
Bakalım neler varmış neler yokmuş..
Özellikle bazı belediyelerde, bazı resmi kurumlarda şaibeli işler almış başını gidiyor.
Partizanlık, şaibeli ihaleler, avantalı koltuklar.
Bazı siyasetçilerin sağladıkları kişisel rant ve menfaatler.
Saymakla, yazmakla bitmez..
NELER VAR NELER?
Örneğin bir belediyede arsa satışı üzerinden büyük menfaat sağlandığını biliyoruz, ama açıkça yazamıyoruz.
Yine başka bir belediyenin yaptığı satın alımda karşı tarafa büyük kıyak yapıldığını öğreniyoruz, ama isimleri açıkça yazamıyoruz.
Yine başka bir kurumda, bazı kişilere ballı maaş verildiğini duyuyoruz, ama yazamıyoruz.
yetersiz ve pasif kalan yöneticileri biliyoruz, ama bazı yasal engeller sebebiyle bunları deşifre edemiyoruz.
Çünkü, yönetici koltuğunda oturan bazı kişilerin, hoşlarına gitmeyen haber yapan gazetecilere yönelik neler yaptıklarını, nasıl baskı uyguladıklarını, ekmekleriyle nasıl oynadıklarını, biliyoruz ama yazamıyoruz.
Şimdi bazılarınız diyecek ki; gazeteci korkmaz, gazeteci cesur olur..
O öyle sizin dediğiniz gibi olmuyor.
Haklısınız, ama gazetecileri yargı sopasıyla sürekli tehdit etmek, susturmak için devletin tüm imkanlarıyla üzerlerine gitmek, hapse atarak süründürmek ve dahası..
Sonuçta gazeteciler de bir insandır..
Bakmakla yükümlü oldukları aileleri sorumlulukları vardır.
Karşınızdaki güçle eşit değilsiniz ve savaşı kaybedeceğiniz kesin ise nereye kadar mücadele edebilirsiniz?
Sizi yazmamakla eleştirenlere, “Sana imkan vereyim, buyur gel, adınla açık açık yaz ya da beyanat ver” diyorsunuz, kaçıyor.
Bir yolsuzluk iddiasında bulunana, “röportaj ver” diyorsun, “beni karıştırma” diyor.
Bir kurumdaki şaibeli işler hakkında belge istiyorsun, “Başıma iş açılır” diye belge verilmiyor, ama “sen yaz” deniyor.
Elbette bu devran sonsuza kadar böyle gitmez..
Bir gün gelecek, bu ülkede gazeteciler özgürce, korkusuzca haber yapabilecek, yönetenleri rahatlıkla eleştirebilecek.Gazeteciler yazı yazarken “başıma bir iş gelir mi?” diye korkmayacak.
Bunları elbette gazeteciler yazacak. Onların görevi.
Ben bu görevi gücüm ölçüsünde yapıyorum. Ama asıl görev ve sorumluluk siyasetçi de. Onlar kamu kurumlarını takip edecek.
İktidar partisi milletvekillerinden böyle bir şey beklemiyoruz. Onlar cenazelerde açılışlarda boy gösteriyor. Bir de onu bunu şunu ziyaretle zaman dolduruyor. Birbirlerini yemekten de doyamıyorlar. Umudumuz muhalefet partisi milletvekilindeydi. Ama o da 'boş' çıktı. Etkin ve etkili değil. Bir şekilde elde ettiği milletvekili sürecini doldurmaya çalışıyor. Daha hala henüz bir basın toplantısı bile yapmadı. Kendine sorulacak Sorularını bildiği basın mensuplarını basın mensubu olarak görüyor. Gerisi yok. Zaten şehirdeki gazeteler onların sayılır. Gerisi önemli değil Sosyal medya fenomeni gibi. Fotoğraf çektirmek için çarşı pazar geziyor.
Seçilmiş ilk kadın olmak iyi güzel de bir kadın duruşu var mı, erkeklerin gölgesinde mi kalıyor, kendi kimliğini bağımsız yaşıyor mu, ben buna bakarım.
Daha da önemlisi hemcinslerini yüceltiyor mu?
Eşinin rotasında yoluna devam ediyor. Önseçimde bunu görmedik mi? Seçim kazanılacak adayı değil, eşinin seçtiği adayın yanında durdu. Şimdi eşinin memleketi Keşap’tan yola çıkardı.
Umarım başarılı olur, il merkezinde bir önceki seçimlere göre düşürdüğü kendi oyunun üstüne en az 5-6 bin koyarda adayına seçim kazandırır.
Siz hiç o kadın milletvekilinin çıkıp diğer giresun milletvekillerini giresun belediyesini şöyle okkalı biçimde eleştirdiğini gördünüz mü.
Sonuç olarak…Asıl onların korkusuz olması lazım. Makam mevki para itibar ve dokunulmazılık onlarda.
Varsa yanlışım düzeltin lütfen.
Dediğim gibi konuşsam olmuyor sussam olmuyor,
Yazayım yine yazayım dedim söz uçar yazı kalır.
Değerli okuyucularım kalın sağlıcakla.