Ülkemizin en büyük evcil hayvan mağazası olan tcremix.org sitemizde kedi veya köpek besleyenler için hayatlarını kolaylaştıracak çok sayıda ürün bulunuyor. Bunların en başında mamalar geliyor eğer köpek besliyorsanız köpek maması başta olmak üzere yavru köpek maması, yaşlı köpek maması, light köpek maması, tahılsız köpek maması, konserve köpek yaş mama ürünlerini bulabileceğiniz gibi köpek sağlık ürünleri, köpek ödülleri, köpek bakım ürünleri, köpek aksesuarları, köpek mama su kapları, köpek oyuncakları, köpek eğitim ürünleri, köpek tasmaları gibi işlerinizi kolaylaştıracak çok sayıda ürünü bulabilirsiniz. Kedi besleyen arkadaşlar başta kedi maması ana kategorimiz olmak üzere konserve kedi yaş maması, yavru kedi konserve maması, yavru kedi maması, kısırlaştırılmış kedi maması, yaşlı kedi maması, yetişkin kedi maması, light diyet kedi maması kategorilerimizi ziyaret ederek kedinizin temel beslenme ihtiyaçlarını karşılayabilirisiniz. Diğer yandan ihtiyaç duyabileceğiniz diğer ürünleri kedi ödülleri, kedi tuvaletleri, kedi oyuncakları, kedi vitaminleri, kedi kumu, kedi aksesuarları, kedi bakım ürünleri, kedi mama su kapları ana kategorilerimizden bulabilirsiniz. Ayrıntılı armaa için alt kategorilerimize de göz atmanızda fayda var. Türkiye 'nin en büyük online pet shop mağazası tcremix.org sitemize hepiniz davetlisiniz.
Esenyurt Escort

ctwpaa.org https://playdotjs.com/ deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler

Özcan Temel
Köşe Yazarı
Özcan Temel
 

EYLEM KULLANMADAN ŞİİR YAZMAK

Dalgaların, mavi dalgaların daha arkasında En güzel hatıralar ki en eski. Bütün hayatın nedameti kadar sonsuz İlk gençliğin rüyaları kadar güzel belki!     Meçhul bir ormanın isimsiz nebatı Ve meçhul geceler ki sonsuzluk, ruhun karanlığında. Ayakların sükûnunda istikbal kadar bir ses: Toprakta asırlarca evvele ait bir elveda!     Kelimeler ki dallarda kuşlar gibi Kuşlar ki damla damla sessizlik. Bütün sükûnu ve rüyası Bütün zamanı hayatın, gencik!     Hacımların ebedi misafirliğindeki azabı Ve fezalar ki hacimleri, Allah'ta. Yeni bir şiir maverası ötesinden, Yeni bir sarhoşluk, güzellik ve fayda!     Kâinatın sükûn senfonisinde, Aşkın semalarındaki beyaz bulut! Her şey Allah kadar mevcut ve hareketsiz Her şey namevcut! Türkçe tümce yapısında taşıyıcı öğe yüklemdedir. Sözcükler yükleme bağlanarak anlamlı tümceler oluşturulur. Öyleyse yüklem yani eylem kullanılmadan şiir yazılabilir mi? Şiire ilgi duyanların, şiirle ilgilenenlerin çoğu düşünmeden “Hayır!” der. Ben de düşünmeden “Hayır!” diyenlerin yanında yer alırım. Söylemesi zor ama bu doğru değil! Yüklem kullanmadan da şiir yazılır. Kanıt mı? Fazıl Hüsnü Dağlarca! Dağlarca'nın 1940 yılında basılan “Çocuk ve Allah” adlı şiir kitabında yer alan “Fiilsiz Dünya” şiirinin, diğer şiirlerinden farklı bir yanı var. Beş bölümden oluşan şiirde hiç eylem (fiil) kullanılmamış! İlginç olan da bu! Arapça kökenli fiil iş, oluş ve hareket bildiren sözcüklerin adıdır. Bir başka tanımı davranış, edim, iş, eylemdir. Dilbilgisindeki tanımı iş, oluş, durum ve hareketi zamana ve kişiye bağlayarak anlatan sözcüktür. Bu nedenle tümcenin taşıyıcı temel öğesidir. Sözdizimi eyleme yani yükleme bağlıdır. Fiilsiz yani eylemsiz dünya bir anlamda hareketsiz, durağan dünya anlamındadır. Oysaki dünya son derece hareketli ve devinimlidir. Dağlarca şiirini eylemsizlik üzerine kurgulamış. Dahası eylemsizliği de iki ana direk üzerine oturtmuş. Bunlardan ilki düşsel: Devinimsiz, hareketsiz, durağan dünya! Diğeri Türkçenin tümce yapısına uygun olmayan bir anlatım: Yüklemi olmayan, yükleme bağlanmayan eksiltili, kesik tümce! Bir an kendinizi durağan, hareketsiz, kımıltısız bir dünyada düşünün. Güneş hep aynı noktada, zaman durmuş, yaprak kıpırdamıyor, hareket yok! Her şey natürmort resimde betimlendiği gibi donmuş! Ölü bir doğa karşısındasınız. Dağlarca'nın şiir başlığı, bunları düşündürüyor, bana. Bu bilinçli bir seçim! Buna uygun sıralanmış eylemsiz dizeler… Neyi arıyor ozan, neyin peşinde, neyi duyurmak istiyor, okuyucuya? Bu da şiiri saran dokumanın içindeki ilmeklerde… İlk bölümde en eski ama en güzel anılardan söz ediyor, Dağlarca. Bütün hayatın pişmanlıkları kadar sonsuz, ilk gençliğin rüyaları kadar güzel, mavi dalgaların daha da arkasında kalan hatıralar… Dört dizede hiç eylem yok! Mavi, huzura açılan penceredir. İnsana iç rahatlığı, dinginlik, erinç duyuları veren aydınlık, yumuşak simgesel bir tondur. Mavi umuttur, düştür… Ne yazık ki sonsuz pişmanlıklarda, ilk gençlik rüyalarının güzelliğinde, eski anılardadır, mavi! Dünya devindikçe, zaman geçtikçe bu sonsuz güzellikler de yitip gidiyor… Bu yüzden geçmişe, donmuş görüntülere özlem duyuyoruz. Geçmişte bıraktığımız gençliğimizin, güzelliğimizin, mutluluğumuzun, huzurumuzun izlerini arıyoruz mavi dalgaların ötesinde… Oysaki dünya devinimsiz olsaydı geçmişe özlem duymayacak, geçmişi aramayacaktık. Natürmort resim gibi hep duran anı yaşayacaktık. Ataol Behramoğlu, diğer şairlerden farklı bir yerde konumlandırır Dağlarca'yı. Behramoğlu'na göre “Türk şiiri içinde kendi başına, debisi yüksek bir ırmak”tır, Dağlarca. Hiçbir akıma bağlı kalmamış; kendine özgü dille, kendine has kurgularla kendi şiir ırmağını oluşturmuş. Öyle ki eylemsiz şiir yazmayı denemiş ve başarmış bir bilge ozan. Bu bilinçli bir seçim! Zaman ötesinde, oluşum aşamasındaki dünya. Daha ötesi evren… İkinci bölümde yine özgün düşler… Bilinmeyen orman, adı bilinmeyen bitki, bilinmeyen geceler, ruhun karanlığında sonsuzluk, ayakların sessizliği, gelecek kadar bir ses, toprakta yüzyıllar öncesine ait bir elveda! Bir anlamda ozanın iç dünyasını yansıtıyor, imgeler. Bilinmezlik, somutlaşmamış durumudur, çözümsüzlüktür. Bu durum düşünen insanı tedirgin, rahatsız eder. Bu dizelerde bu tedirginliği, bu rahatsızlığı duyumsatıyor, Dağlarca. Bilinmezlik ve sonsuzluk kavramları üzerine odaklıyor, okuyucuyu. Öncesizlik ve sonrasızlık sarmalında çıkışı “elveda” sözcüğünde düğümlüyor. Topraktaki bir başka söylemle dünyadaki yüzyıllar öncesine ait elveda neyi anlatır? Toprağı bırakıp giden kimdir? Bu, dünyayı ve fizik ötesini tasavvuf gözgüsünde sorgulamak mıdır? Bir arayış, bir çıkış, bir kaçış mıdır? Sorular, sorgulamalar… Üçüncü bölümün ana vurgusu gençlik! Yaşamın bütün sükûnu, rüyası; bütün zamanı gençliğe bağlanmış. Yaşamın en güzel, en hareketli, en delidolu çağıdır, gençlik. Sözcükler dallardaki kuşlara benzetilmiş; kuşlar damla damla sessizliğe. Sakinlik, dinginlik, durgunluk, hareketsizlik anlamlarının yanında erinç, huzur ve rahat anlamları da vardır sükûn sözcüğünün. Bu sözcüğünün çok anlamlılığı ile gençlik arasında çok anlamlı bir bağlantı kurmuş olabilir, Dağlarca. Bu göz ardı edilmemeli. Bir sonraki bölüm “hacım” ve “hacim” sözcüğü üzerine kurgulanmış. Sınırsız boşluk, uzay anlamındadır, hacım. Bir nesnenin, cismin bütün boyutlarıyla uzayda ya da bir kap içinde kapladığı alan, yer ve yoğunluk anlamında hacim. Ebedi konuk ve azap sözcükleri hacımlara bağlanıyor. Burada geçen sonsuz konukluk ahiret hayatı ile ilgili olsa gerek. Azap, günah işleyenlere ahirette verilecek ceza… Sonsuzluk, sınırsızlık kavramı içinde barındıran hacım, ozanı Tanrı'ya götürür. Görünen evrenin ötesiyle ilgili sonsuzluğun ve sınırsızlığın içini dolduracak yeni bir şiir arayışındadır, Dağlarca. Bu arayışı “yeni bir sarhoşluk, yeni bir güzellik ve yeni bir yarar” söz öbekleriyle dile getiriyor. Yine fizikötesi duygular, düşler, düşünceler… Son bölümdeki dizeler yine Tanrı'ya bağlanıyor. Evrenin sükûn senfonisinde, aşkın semalarında dolaşan beyaz bulut… Her şey Tanrı kadar mevcut, hareketsiz! Her şey mevcut değil. Bu açıklamalar tasavvuf düşüncesi ile ilintilidir. Tasavvufta tek ve gerçek varlık Tanrı'dır; diğer görülen her şey Tanrı'nın birer yansısı. Tasavvuf düşüncesine göre evrenin oluşumundaki öz, aşk ve sevgidir. Yine tasavvuf öğretişine göre insan hiçlik bilincine erişince Tanrı'nın yüceliği karşısında kendi küçüklüğünün farkına varır; Tanrı'ya hayranlık, aşk, sevgi duyar. Dağlarca'ya göre insan, Tanrı'ya hayranlık, aşk ve sevgiyle bağlanmalıdır. “Çocuk ve Allah” kitabıyla tanınan Fazıl Hüsnü Dağlarca, şiiri çok iyi bilen, anlayan, anlamlandıran, donanımlı, birikimli, “Türkçe benim ses bayrağım” diyen dil sevdalısı bir ozan. Uzun yaşamında şiirden başka bir türle ilgilenmemiş; şiir yazmayı bir tutkuya dönüştürmüş bir bilge sanatçı. Hiçbir akımın etkisinde kalmamış; bireysellikten toplumsallığa; ulusallıktan evrenselliğe uzanan uzun şiir yolculuğunda daima kendini geliştirerek, yenileyerek, yer yer de aşarak kendine özgü dil ve anlatımla daima kendi şiir kozasını ören üretken, verimli bir üstat. Şiirle yatmış, şiirle kalkmış, şiirle gün geçirmiş bir koca… “Çocuk ve Allah” kitabında, dünyayı ve evreni gözleyen, sorgulayan; oradan fizik ötesi açılımlara yönelen tasavvufi boyutlu şiirlere yer vermiş, Dağlarca. Bu bağlamda yer yer çocukların dünyasına inerek; saf, temiz çocuk gözü ile dünyayı, evreni anlamaya, anlamlandırmaya çalışmış. Kitapta yer alan dünya, evren ve evren ötesi ile yoğrulmuş şiirlerinde somuttan soyuta; bilinenden bilinmeyene, görünenden görünmeyene çocuk saflığı ile yaklaşan; yer yer korku yer yer şaşkınlık yer yer de hayret etme duygularıyla yoğunlaşan, sabırla ilmek ilmek dokunmuş bir akış vardır… İşte bir başka örnek: “Üfleme bana anneciğim korkuyorum / Dua edip edip, geceleri. / Hastayım ama ne kadar güzel / Gidiyor yüzer gibi, vücudumun bir yeri”... Hiçbir şaire öykünmeyen, hiçbir akıma yüz vermeyen farklı bir ozan Dağlarca. Hiç eylem kullanmadan da şiir yazılabileceğini kaleme aldığı “Fiilsiz Dünya” şiirinde göstermiştir. Kuşkusuz bu da onun farklı bir özelliği, farklı bir yönüdür.
Ekleme Tarihi: 23 Ağustos 2023 - Çarşamba

EYLEM KULLANMADAN ŞİİR YAZMAK

Dalgaların, mavi dalgaların daha arkasında
En güzel hatıralar ki en eski.
Bütün hayatın nedameti kadar sonsuz
İlk gençliğin rüyaları kadar güzel belki!

 

 

Meçhul bir ormanın isimsiz nebatı
Ve meçhul geceler ki sonsuzluk, ruhun karanlığında.
Ayakların sükûnunda istikbal kadar bir ses:
Toprakta asırlarca evvele ait bir elveda!

 

 

Kelimeler ki dallarda kuşlar gibi
Kuşlar ki damla damla sessizlik.
Bütün sükûnu ve rüyası
Bütün zamanı hayatın, gencik!

 

 

Hacımların ebedi misafirliğindeki azabı
Ve fezalar ki hacimleri, Allah'ta.
Yeni bir şiir maverası ötesinden,
Yeni bir sarhoşluk, güzellik ve fayda!

 

 

Kâinatın sükûn senfonisinde,
Aşkın semalarındaki beyaz bulut!
Her şey Allah kadar mevcut ve hareketsiz
Her şey namevcut!

Türkçe tümce yapısında taşıyıcı öğe yüklemdedir. Sözcükler yükleme bağlanarak anlamlı tümceler oluşturulur. Öyleyse yüklem yani eylem kullanılmadan şiir yazılabilir mi? Şiire ilgi duyanların, şiirle ilgilenenlerin çoğu düşünmeden “Hayır!” der. Ben de düşünmeden “Hayır!” diyenlerin yanında yer alırım. Söylemesi zor ama bu doğru değil! Yüklem kullanmadan da şiir yazılır. Kanıt mı? Fazıl Hüsnü Dağlarca!
Dağlarca'nın 1940 yılında basılan “Çocuk ve Allah” adlı şiir kitabında yer alan “Fiilsiz Dünya” şiirinin, diğer şiirlerinden farklı bir yanı var. Beş bölümden oluşan şiirde hiç eylem (fiil) kullanılmamış! İlginç olan da bu! Arapça kökenli fiil iş, oluş ve hareket bildiren sözcüklerin adıdır. Bir başka tanımı davranış, edim, iş, eylemdir. Dilbilgisindeki tanımı iş, oluş, durum ve hareketi zamana ve kişiye bağlayarak anlatan sözcüktür. Bu nedenle tümcenin taşıyıcı temel öğesidir. Sözdizimi eyleme yani yükleme bağlıdır.
Fiilsiz yani eylemsiz dünya bir anlamda hareketsiz, durağan dünya anlamındadır. Oysaki dünya son derece hareketli ve devinimlidir. Dağlarca şiirini eylemsizlik üzerine kurgulamış. Dahası eylemsizliği de iki ana direk üzerine oturtmuş. Bunlardan ilki düşsel: Devinimsiz, hareketsiz, durağan dünya! Diğeri Türkçenin tümce yapısına uygun olmayan bir anlatım: Yüklemi olmayan, yükleme bağlanmayan eksiltili, kesik tümce!
Bir an kendinizi durağan, hareketsiz, kımıltısız bir dünyada düşünün. Güneş hep aynı noktada, zaman durmuş, yaprak kıpırdamıyor, hareket yok! Her şey natürmort resimde betimlendiği gibi donmuş! Ölü bir doğa karşısındasınız. Dağlarca'nın şiir başlığı, bunları düşündürüyor, bana. Bu bilinçli bir seçim! Buna uygun sıralanmış eylemsiz dizeler… Neyi arıyor ozan, neyin peşinde, neyi duyurmak istiyor, okuyucuya? Bu da şiiri saran dokumanın içindeki ilmeklerde…
İlk bölümde en eski ama en güzel anılardan söz ediyor, Dağlarca. Bütün hayatın pişmanlıkları kadar sonsuz, ilk gençliğin rüyaları kadar güzel, mavi dalgaların daha da arkasında kalan hatıralar… Dört dizede hiç eylem yok! Mavi, huzura açılan penceredir. İnsana iç rahatlığı, dinginlik, erinç duyuları veren aydınlık, yumuşak simgesel bir tondur. Mavi umuttur, düştür… Ne yazık ki sonsuz pişmanlıklarda, ilk gençlik rüyalarının güzelliğinde, eski anılardadır, mavi! Dünya devindikçe, zaman geçtikçe bu sonsuz güzellikler de yitip gidiyor… Bu yüzden geçmişe, donmuş görüntülere özlem duyuyoruz. Geçmişte bıraktığımız gençliğimizin, güzelliğimizin, mutluluğumuzun, huzurumuzun izlerini arıyoruz mavi dalgaların ötesinde… Oysaki dünya devinimsiz olsaydı geçmişe özlem duymayacak, geçmişi aramayacaktık. Natürmort resim gibi hep duran anı yaşayacaktık.
Ataol Behramoğlu, diğer şairlerden farklı bir yerde konumlandırır Dağlarca'yı. Behramoğlu'na göre “Türk şiiri içinde kendi başına, debisi yüksek bir ırmak”tır, Dağlarca. Hiçbir akıma bağlı kalmamış; kendine özgü dille, kendine has kurgularla kendi şiir ırmağını oluşturmuş. Öyle ki eylemsiz şiir yazmayı denemiş ve başarmış bir bilge ozan. Bu bilinçli bir seçim! Zaman ötesinde, oluşum aşamasındaki dünya. Daha ötesi evren…
İkinci bölümde yine özgün düşler… Bilinmeyen orman, adı bilinmeyen bitki, bilinmeyen geceler, ruhun karanlığında sonsuzluk, ayakların sessizliği, gelecek kadar bir ses, toprakta yüzyıllar öncesine ait bir elveda! Bir anlamda ozanın iç dünyasını yansıtıyor, imgeler. Bilinmezlik, somutlaşmamış durumudur, çözümsüzlüktür. Bu durum düşünen insanı tedirgin, rahatsız eder. Bu dizelerde bu tedirginliği, bu rahatsızlığı duyumsatıyor, Dağlarca. Bilinmezlik ve sonsuzluk kavramları üzerine odaklıyor, okuyucuyu. Öncesizlik ve sonrasızlık sarmalında çıkışı “elveda” sözcüğünde düğümlüyor. Topraktaki bir başka söylemle dünyadaki yüzyıllar öncesine ait elveda neyi anlatır? Toprağı bırakıp giden kimdir? Bu, dünyayı ve fizik ötesini tasavvuf gözgüsünde sorgulamak mıdır? Bir arayış, bir çıkış, bir kaçış mıdır? Sorular, sorgulamalar…
Üçüncü bölümün ana vurgusu gençlik! Yaşamın bütün sükûnu, rüyası; bütün zamanı gençliğe bağlanmış. Yaşamın en güzel, en hareketli, en delidolu çağıdır, gençlik. Sözcükler dallardaki kuşlara benzetilmiş; kuşlar damla damla sessizliğe. Sakinlik, dinginlik, durgunluk, hareketsizlik anlamlarının yanında erinç, huzur ve rahat anlamları da vardır sükûn sözcüğünün. Bu sözcüğünün çok anlamlılığı ile gençlik arasında çok anlamlı bir bağlantı kurmuş olabilir, Dağlarca. Bu göz ardı edilmemeli.
Bir sonraki bölüm “hacım” ve “hacim” sözcüğü üzerine kurgulanmış. Sınırsız boşluk, uzay anlamındadır, hacım. Bir nesnenin, cismin bütün boyutlarıyla uzayda ya da bir kap içinde kapladığı alan, yer ve yoğunluk anlamında hacim. Ebedi konuk ve azap sözcükleri hacımlara bağlanıyor. Burada geçen sonsuz konukluk ahiret hayatı ile ilgili olsa gerek. Azap, günah işleyenlere ahirette verilecek ceza… Sonsuzluk, sınırsızlık kavramı içinde barındıran hacım, ozanı Tanrı'ya götürür. Görünen evrenin ötesiyle ilgili sonsuzluğun ve sınırsızlığın içini dolduracak yeni bir şiir arayışındadır, Dağlarca. Bu arayışı “yeni bir sarhoşluk, yeni bir güzellik ve yeni bir yarar” söz öbekleriyle dile getiriyor. Yine fizikötesi duygular, düşler, düşünceler…
Son bölümdeki dizeler yine Tanrı'ya bağlanıyor. Evrenin sükûn senfonisinde, aşkın semalarında dolaşan beyaz bulut… Her şey Tanrı kadar mevcut, hareketsiz! Her şey mevcut değil. Bu açıklamalar tasavvuf düşüncesi ile ilintilidir. Tasavvufta tek ve gerçek varlık Tanrı'dır; diğer görülen her şey Tanrı'nın birer yansısı. Tasavvuf düşüncesine göre evrenin oluşumundaki öz, aşk ve sevgidir. Yine tasavvuf öğretişine göre insan hiçlik bilincine erişince Tanrı'nın yüceliği karşısında kendi küçüklüğünün farkına varır; Tanrı'ya hayranlık, aşk, sevgi duyar. Dağlarca'ya göre insan, Tanrı'ya hayranlık, aşk ve sevgiyle bağlanmalıdır.
“Çocuk ve Allah” kitabıyla tanınan Fazıl Hüsnü Dağlarca, şiiri çok iyi bilen, anlayan, anlamlandıran, donanımlı, birikimli, “Türkçe benim ses bayrağım” diyen dil sevdalısı bir ozan. Uzun yaşamında şiirden başka bir türle ilgilenmemiş; şiir yazmayı bir tutkuya dönüştürmüş bir bilge sanatçı. Hiçbir akımın etkisinde kalmamış; bireysellikten toplumsallığa; ulusallıktan evrenselliğe uzanan uzun şiir yolculuğunda daima kendini geliştirerek, yenileyerek, yer yer de aşarak kendine özgü dil ve anlatımla daima kendi şiir kozasını ören üretken, verimli bir üstat. Şiirle yatmış, şiirle kalkmış, şiirle gün geçirmiş bir koca…
“Çocuk ve Allah” kitabında, dünyayı ve evreni gözleyen, sorgulayan; oradan fizik ötesi açılımlara yönelen tasavvufi boyutlu şiirlere yer vermiş, Dağlarca. Bu bağlamda yer yer çocukların dünyasına inerek; saf, temiz çocuk gözü ile dünyayı, evreni anlamaya, anlamlandırmaya çalışmış. Kitapta yer alan dünya, evren ve evren ötesi ile yoğrulmuş şiirlerinde somuttan soyuta; bilinenden bilinmeyene, görünenden görünmeyene çocuk saflığı ile yaklaşan; yer yer korku yer yer şaşkınlık yer yer de hayret etme duygularıyla yoğunlaşan, sabırla ilmek ilmek dokunmuş bir akış vardır… İşte bir başka örnek: “Üfleme bana anneciğim korkuyorum / Dua edip edip, geceleri. / Hastayım ama ne kadar güzel / Gidiyor yüzer gibi, vücudumun bir yeri”...
Hiçbir şaire öykünmeyen, hiçbir akıma yüz vermeyen farklı bir ozan Dağlarca. Hiç eylem kullanmadan da şiir yazılabileceğini kaleme aldığı “Fiilsiz Dünya” şiirinde göstermiştir. Kuşkusuz bu da onun farklı bir özelliği, farklı bir yönüdür.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve goreleden.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.