Çırak yandı delil togru bulundı
Ev aydın oldı vü ugrı bilindi
Çırak didigüm iman nur mutlak
İmanluya didarın gösterür Hak
Ol ugrı didügüm şeytandur gezer
Kim dem be dem içünde fitne düzer
Yakın geçmişte ve günümüzde kullanılmayan ogrı, Eski Türkçe döneminde “ başkasının malını çalan kimse, hırsız, eşkıya, yol kesen” anlamlarına gelen bir sözcüktür. Yunus Emre'nin (1238 – 1328) Risaletü'n-Nushiyye adlı mesnevisinden alıntılanan beyitlerde yer aldığı gibi Eski Anadolu Türkçesi döneminde ugrı / oğru olarak söylenmektedir.
Beyitler ogrı yani hırsız üzerine kurgulanmış: Çıra yandı, ev aydınlandı ve hırsız göründü. Çıra dediğim mutlak iman ışığıdır. Tanrı, imanlı kişiye yüzünü gösterir. O hırsız dediğim şeytandır. Gezer dolaşır ve her zaman içinde kötülük, fitne, fesat vardır.
Hırsız anlamının dışında bir diğer anlamı da 'gizli, saklı yapılan iş' olarak verilir, ogrı(u) sözcüğünün. Bu sözcükten türetilen ogrılamak, Eski Anadolu Türkçesi döneminde çalmak, hırsızlık yapmak anlamında kullanılmıştır. Ne var ki Türkçe olan ogrı ve bu kökten eylemleşen ogrılamak sözcükleri zamanla kullanımdan düşmüş, yerini hırsız, hırsızlık yapmak sözcüklerine bırakmış. Arapça hayır sözcüğünden türetilen hayırsız sözcüğü ile hırsız arasında bağlantı kurar, dilciler. Bu sözcüğün evirilmesi ile hırsız sözcüğünün ortaya çıktığını söylerler. Hırsız hayırsızdır. Toplum hırsıza kötü gözle bakar.
Ogrı sözcüğü kullanımdan düşse de yan anlamı ile dilimizde yer almaktadır. Açıl Ey Ömrümün Varı adlı bir Silifke türküsünün bağlama (kavuştak) bölümünde uğrun olarak geçmektedir:
Eşim eşim gel gel
Uğrun uğrun gel gel
Can yoldaşım gel
Gizlice, gizli olarak, gizli bir biçimde anlamlı uğrun sözcüğünün ogrı (uğru) sözcüğü ile ilintili olduğunu düşünüyorum. Sonuçta hırsız, çalma eylemini gizli yapar. Dahası Kırşehir yöresinin bir türküsünde de geçmektedir, bu sözcük:
Çırpınıp da Şanova'ya çıkınca
Eğlen Şanova'da gal Acem gızı.
Uğrun uğrun gaş altından bakınca
Can telef ediyo gül acem gızı
Ogrı /uğru sözcüğü eski metinlerin tozlu sayfalarında kaldı. Uygur dönemine ait Irk Bitig'de (Fal Kitabı) bu sözcük yer almaktadır: Ogrı sokuşup tutupan minmiş. (Hırsız buna rastlamış, tutarak binmiş).
Başkasının malını çalmak nasıl bir davranıştır? Başkasının malını çalana ne denir? Hırsız! Bu sözcüğü duyunca ürperti duymayan var mıdır? Hırsızın yüzü kızarır mı? Bu soruları çoğaltabiliriz. Sonuçta hırsızlık yüz kızartıcı bir davranış biçimi, bir eylem. Toplumda kanayan bir yara. Ziya Paşa şöyle der:
Milyonla çalan mesned-i izzette ser-efrâz,
Birkaç kuruşu mürtekibin câyi kürektir
Bir adı da malı götürmektir, hırsızlığın. Çalmak utanç verici bir suçtur. Bunda hiçbir kuşku yok. Hırsızın değeri, onuru, itibarı var mıdır? Bence yoktur! Olmamalı da. Ama kazın ayağı öyle değil! Tanzimat döneminin ünlü şairi Ziya Paşa “ Milyonla çalanlar hoş görülüyor, kayırılıyor baş tacı ediliyor fakat birkaç kuruş çalanlar kürek cezasına çarptırılıyor” diyor. Osmanlı döneminde, hapis cezası alan kimi hükümlüler, bu cezalarını donanmada kürek çekerek tamamlarlarmış. Dolayısı ile kürek çekmek çok zor, çok zahmetli, çok eziyetli bir iş. Kürek mahkûmu olmak her türlü zorluğa, zahmete, eziyete katlanmak anlamına gelir. Şu işe bakın ki hırsızın da değerlisi ve değersizi var! Can Yücel'in “Fakir çalarsa hırsızlık, zengin çalarsa yolsuzluk oluyor” söylemi, toplumda hırsıza karşı olan genel kanıyı gün yüzüne çıkarır. Çok çalan, dayısı olan hırsız değerlidir, makbuldür, el üstünde tutulur; az çalan, arkası olmayan hırsız değersiz! Bu ne çarpık bir yaklaşım! Ne yazık ki böyle bir ülkede yaşıyoruz. Ziya Paşanın söylemiyle büyük çalan baş üstünde; küçük çalan ayakaltında!
Sefiller romanının kahramanı Jean Valjean çok aç olan annesi ve kız kardeşi için ekmek çalarken yakalanır; yargılanır ve beş yıl kürek cezasına çarptırılır. Bu ağır cezadan kurtulmak için kaçmayı dener fakat başarılı olamaz. On dokuz yıl ceza alır.
Şu işe bakın: Yoksul çalarsa adı hırsızlık, varsıl çalarsa adı yolsuzluk! İster yoksul olsun ister varsıl kim hak etmediği mala, mülke, eşyaya el uzatıyorsa yüz kızartıcı suç işler. Hırsızlık iğrençliktir. Ünlü yazar Dostoyevski “Bana göre dünyada hırsızdan daha iğrenç yaratık bulunmaz” demiş. Hırsız değersiz, kötü bir adamdır, vicdansızdır; hırsızlık bir onur, erdem ve ahlak sorunudur. Yalnız eli eğri değildir hırsızın; dili de eğridir, kalbi de.
Ne yazık ki günümüzde hala dolandırıcılık, yankesicilik, hırsızlık, yolsuzluk yapan arsızlar, yüzsüzler, utanmazlar var. Bunular emek hırsızları. Daha çok kalabalık ortamlarda boy gösteriyor yankesiciler. Usulca, yavaşça, ustalıkla çantalardan ya da ceplerden para araklıyorlar. Çaldıranın ruhu duymuyor. Dolandırıcılık kandırmaya dayalı değişik bir biçimidir, hırsızlığın. Birini aldatarak malını veya parasını ele geçiren kimsedir, dolandırıcı. Yolsuzluk, kitabına uydurulmuş büyük vurgun, büyük hırsızlıktır.
Adı ister hırsız, ister yan kesici, ister dolandırıcı olsun ya da ne olursa olsun çok alçak, çok adi, çok ahlaksız, çok vicdansız bir davranıştır, çalmak. Hiçbir toplum hırsızı hoş karşılamaz; hırsıza değer vermez. Hırsızlar toplumdan soyutlanmış, dışlanmış, kötü gözle bakılan sakat ruhlu kimselerdir.