Ülkemizin en büyük evcil hayvan mağazası olan tcremix.org sitemizde kedi veya köpek besleyenler için hayatlarını kolaylaştıracak çok sayıda ürün bulunuyor. Bunların en başında mamalar geliyor eğer köpek besliyorsanız köpek maması başta olmak üzere yavru köpek maması, yaşlı köpek maması, light köpek maması, tahılsız köpek maması, konserve köpek yaş mama ürünlerini bulabileceğiniz gibi köpek sağlık ürünleri, köpek ödülleri, köpek bakım ürünleri, köpek aksesuarları, köpek mama su kapları, köpek oyuncakları, köpek eğitim ürünleri, köpek tasmaları gibi işlerinizi kolaylaştıracak çok sayıda ürünü bulabilirsiniz. Kedi besleyen arkadaşlar başta kedi maması ana kategorimiz olmak üzere konserve kedi yaş maması, yavru kedi konserve maması, yavru kedi maması, kısırlaştırılmış kedi maması, yaşlı kedi maması, yetişkin kedi maması, light diyet kedi maması kategorilerimizi ziyaret ederek kedinizin temel beslenme ihtiyaçlarını karşılayabilirisiniz. Diğer yandan ihtiyaç duyabileceğiniz diğer ürünleri kedi ödülleri, kedi tuvaletleri, kedi oyuncakları, kedi vitaminleri, kedi kumu, kedi aksesuarları, kedi bakım ürünleri, kedi mama su kapları ana kategorilerimizden bulabilirsiniz. Ayrıntılı armaa için alt kategorilerimize de göz atmanızda fayda var. Türkiye 'nin en büyük online pet shop mağazası tcremix.org sitemize hepiniz davetlisiniz.
Esenyurt Escort

ctwpaa.org https://playdotjs.com/ deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler

Hüseyin Çakıcı
Köşe Yazarı
Hüseyin Çakıcı
 

12 EYLÜL SONRASI DEĞERLENDİRME. ÜLKEMİZİN SOMUT GERÇEKLERİ,

1970 li yılların sonları idi. Giresun’ da Orhan Asena’nın ÖLÜ KENTİN NABZI oyununu sahneye koyuyorduk. Sevgili dostum rahmetli Sema YAZICIOĞLU ile birlikte yönetiyorduk. Oyundaki Prof. Navaro rolünü ben, Dr rolünü sevgili Sema Damadım JOEL rolünü de kuzenim Mehmet YILMAZ canlandırıyordu. DOKTOR’un Prof Navaro’ya söylediği replik hala kulaklarımda. “Demek elin haydudu gelecek seçimlerle gelmiş bir başkanın cesedinin üzerinden geçerek ülkeyi gasp edecek, öldürebildiğini öldürecek öldüremediği hapsedecek, sonra lütfen kabul ettiği sağ bir muhalefete hoşgörünmek için bu memlekette demokrasi var deyip işin içinden çıkacak öyle mi.” Provalar bitti sahneye koyma aşamasında 12 Eylül faşist darbesi oldu. Oyun Şili de Salvador Allende’den sonra Pinochet dönemindeki olayları konu alıyordu. Her gün birileri öldürülüyor ya da işkence ediliyordu. Oyundaki rolümüzü gerçek hayatta bire bir yaşadık. 12 Eylül faşist darbesini yapanlar öldürebildiklerin öldürdüler öldüremediklerini hapsettiler. Ülkemizde demokrasi ve insan hakları tamamen gasp edildi. İdamlar birbirini kovalamaya başladı. Biri sağdan biri soldan diyerek ya da asmayalım da besleyelim mi mantığı ile ülkemizin gençleri sudan mahkemelerle hukuk dikkate alınmadan idam edildiler. Hepimiz cezaevlerine konduk. Yıllar yılları kovaladı. Asıldık, cezaevlerine düştük, işkenceler gördük, bazılarımızın aileleri dağıldı. Devrimciler de tu kaka idi, milliyetçiler de. Yeni bir toplumsal yapı oluşturulmak isteniyordu. Namazında niyazında etliye sütlüye karışmayan emperyalizmin dümen suyunda bir yönetim kadrosu ve toplum oluşturma çabası içinde idililer. Bu doğrultuda İmam Hatip Liseleri hızla çoğaltılmaya başlandı. Anadolu ve Fen Liseleri İmam Hatip Lisesi müfredatı ile eğitim yapmaya başladı. Kuran kursları daha hızlı çoğaldı. Tarikatlar ulu orta toplumun her kesiminde söz sahibi oldular. Eğitim sistemimizi denetim altın almaya başladırlar. Kuran Kurslarının çoğu ruhsat almaya bile gerek duymamaya başladı. Bilim dışı eğitim yapan çağ dışı eğitim sitemi toplumun büyük kesimini denetimi altına almaya başladı. Toplumun en hassas duygusu inanç, pazarlanmaya başlandı. Solcu ve milliyetçi gençlik tasfiye edilmişti nasıl olsa. Dinci ve kaderci emperyalizme hayır demeyen etliye sütlüye karışmayan bir gençlik yetiştirmek gerekiyordu. Böyle de oldu. Cezaevi sonrası açıkta olduğum, otobüs firması yönettiğim sırada ilçemizde var olan “Kuran Kursuna” iftar yemeğine davet edildim. Gidip gitmeme konusunda kararsızdım. Demokrasi mücadelesinde bedel ödemiş devrimci demokrat kimliğimle merak ettiğim bu yemeğe katılma kararı aldım. Gitmezsem bu insanların neler yaptıklarını nereden bilirdim düşüncesi gitme kararımda etkili oldu. Ayakkabılarımızı çıkarıp içeri girdiğimizde bizi Kurs müdürü karşıladı. Benim kuran Kursuna yemeğe gitmem oradakilerin dikkatini çekti. Müdür bizi kendi odasına davet etti. Oturduğumda karşı duvarda asılı “Görele lisesi, Ticaret Lise ve Ortaokul öğrencilerinin listesini görünce müdüre bu listeler burada neden asılı diye sordum. Müdür “Burası aslında kuran kursu değil öğrenci yurdu” cevabını verdi. Kendisine bu yurt parasız mı paralı mı sorduğumda parasız cevabını aldım. Kendisine masrafı kim karşılıyor dediğimde hayırseverler dedi. Ben de Görele’de bu masrafı karşılayacak hayırsever yok cevabını verdim. Birileri yoksul halkın çocuklarlını yurtta barındırıyoruz diye dinci eğitim yaptırıyordu. Milletin gözünün önünde bilebile suç işleniyor ama devlet otoritesi bunu görmemezlikten geliyordu. İşin içinde dini eğitim söz konusu olunca da bazı kesimin hoşuna gidiyordu. Esnaflar da bu kuran kursu ya da öğrenci yurduna yardımlarını esirgemiyordu. Herkes hayır yapılıyor diye ses çıkartmıyordu. Hatta öyle benimseniyordu ki adak ya da kurban kesecek kişiler adaklarını ve kurbanlarını bu kuran kursu ya da öğrenci yurduna bağışlıyorlardı. Bir sohbet sırasında arkadaşlara kurban ve adaklarınızı bu kuran kursuna ya da öğrenci yurduna vermeyin hemen yanındaki Jandarmaya verin onlar bizim güvenliğimizi sağlıyor dediğimde. Bir arkadaş bana jandarma sana neler yaptı hala akıllanmadın mı dedi. Kendisine buradaki erlerin bu konuda bana göre hiçbir sorumlulukları yok. Onlar ülkemin değişik bölgelerinden görev yapmaya gelmiş gençler demiştim. Askerlik görevini yapan gençlerin burada hiçbir suçu yoktu, sadece salt keyif olsun diye işkence yapan çavuşlar hariç. 12 Eylül sonrası Türkiye’nin geleceğini belirleyen gençlik darbe sonunda bu şekilde yetiştirildi. Nasıl olsa solcular tu kaka idiler, istedikleri gibi kendilerine uyum sağlayan, eleştirmeyen gençlik olmalı idi. Yetiştirilen bu gençler zaman içinde ülkenin değişik kurumlarında yönetici olarak istihdam edildiler. Bu yerleştirme işi önce belediyelerde başladı. Eş zaman içinde Milli Eğitim ve İçişleri bakanlığında önemli kadrolara getirilmeye başlandı. Devletin önemli kurumlarına yerleştirme ve başkalaştırma eylemini yaparken toplumun dini duyguları özellikle türban siyasi malzeme olarak çok iyi kullanıldı. Aslında toplumun başörtüsü sorunu yoktu ve hiç olmamıştı. Her an toplumun her katmanında gündeme getirerek toplumu politize ettiler. İmam hatip mezunu gençlerin üniversitelere hatta harp okullarına girmeleri için sürekli gündemi sıcak tuttular. Devletin en üst kadroları, vali, kaymakam, yargıç, savcı ve öğretmen gibi görevlileri imam Hatip mezunu gençlerle doldurdular. Bürokrasiyi bir derece denetimleri altına aldılar. Etkin bakanlıkların üst derece görevlerine kendi düşüncelerindeki insanları getirdiler. ÖSS sorularını dışarı sızdırarak kendi yandaşı gençlerin yüksek puan almalarını sağlayarak etkin üniversitelere girmelerini sağladılar. KPSS sınavını mülakat (sözlü sınav) ile atıl hale getirerek yüksek puan almış olmasına rağmen hak eden kişileri değil kendi tarikat üyeleri ve yandaşlarını devlet kadrolarına aldılar. Şu an Milli Eğitim Bakanlığının üst düzey kadroları ile okulların müdürlükleri ve yöneticileri bu kadrolar tarafından doldurulmuştur. Toplumu tümden değiştirip din eksenli şeriata dayalı bir sistem oluşturmaya hedefinde ilerliyorlar. Bu konuda çok önemli bir mesafe kat ettiler. Üniversitelerin üst yönetimleri tamamen bu düşüncedeki insanlarla dolduruldu. “Ben cahillerin ferasetine güvenirim” diyen bir Prof bu göreve nasıl geldi sanırsınız. Toplumu şeriat düzenine geçirebilmek için vurucu darbenin yapılacağı zamanı oluşturmaya çalıştılar. 15 Temmuz dinci kalkışma bu planın parçalarından biri idi. Yağmurda birlikte ıslananlar aynı düşünceyi paylaşanlar bürokratik paylaşımda antlaşamadığı için 15 Temmuzda başarılı olamadılar. Bu çabalarında kendilerine karşı olabilecek, engel olacak hiçbir unsun ve kuvveti kabul etmiyorlar. Yaşamını engelliyorlar. Hala en son ve vurucu darbeyi vurmak toplumu şeriat düzenine çevirecek darbeyi planlıyorlar. Seçim arifesinde Hizbullah yanlısı toplumu dinci guruplara ayırmak isteyen gurupla birlik yapmalarının nedeni odur. Milli Eğitimde yapılan 4+4+4 gibi çağ dışı eğitim sistemini dayatmalarının nedeni de odur. Asıl amaçları imam hatip liselerinin ortaokul kısmını hayata geçirip kendilerine yandaş gençliği temelden yetiştirmektir. Dört yılın sonrası kız çocuklarını eğitimin dışına çıkarmak istiyorlar. Onlar için kadın hep ikinci plandadır. Kuma olur, çocuk doğurur evde ev işlerini yapar, beyine her konuda hizmet eder, tek başına dışarı çıkamaz. Mirastan eşit pay alamaz. Yargıç karşısında ikinci sınıf vatandaştır. Küçük bir çocuğu taciz eden dinci birinin ben Hz Peygamberin sünnetini yerine getirmek istiyorum demesi yine bu tür düşünce, inanç ve yaşam biçiminin sonucudur. Biz belleği zayıf bir toplumuz. Olayları kısa zamanda unutuyoruz. Gündem bilinçli bir şekilde seri olarak değiştiriyorlar. İnsanlar bir olayı tartışmadan diğer olay bellekleri zorluyor. Toplum tüm olayları tartışmadan eleştirmeden kabul edecek duruma getiriliyor. Asıl üzerinde durulması gereken olaylardan biri budur. Böyle bir durumu politize etmek insanları ülke sorunları ile yüzleştirmek çok zordur. Hatta mümkün bile değildir. Bu durumun tarihte sayısız örnekleri vardır. Toplumu kalın çizgilerle birbirinden ayırma çabası içindeler. Seçim sonrası bir gurup şampanya içerek kutlayacak, bir gurup temiz alnını secdeye götürecek sözü bu ayrışmanın tam da izahıdır. Toplumu pembe dizi ve şov programları ile uyutmaya çalışmaktadırlar. Son on yıldan beridir de tüm görsel ve yazılı basın siyasi otoritenin denetimi altında onun söyleminin ve propagandasının dışına çıkmamaktadır. Toplum tamamen alıştırıldı. Bundan sonra asıl hedef Laik Cumhuriyet ve onun kazanımlarıdır. Önce Laik Cumhuriyetin kazanımlarını ortadan kaldıracaklar. Bu kapsamda Ordu’yu kendilerine bağlı kılıp, ordu içindeki Laik Cumhuriyet yanlısı subayları tasfiye etmeye çaba gösteriyorlar. Yargıyı büyük oranda ele geçirdiler. Anayasa ve yasaları hiçe sayıyorlar. Seçimlerde ilçelerde seçim kurullarının başına kıdemli yargıçların getirilme yasal uygulamasını kaldırdılar. Kendi düşünce ve eylemlerine karşı karar veren yargıçları ya sürdüler ya görevden aldılar ya da pasif hale getirdiler. Deniz Feneri soruşturması ve İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu davası bunun en canlı örneğidir. Anayasa maddelerine rağmen Güneydoğu Bölgemizde Mele adı verilen softaları devlet görevlerine getirmeleri bu çabalarının somut göstergesi değil mi. Mollaların devlet görevine alınmaları hangi yasa maddesine dayanmaktadır merak konusudur. Çünkü onlar için yasa yoktur. Sadece kendi koydukları kurallar vardır. Amaçlarına ulaşabilmek için insanların sorgulamalarını, eleştirmelerini, düşünmelerini önlemek istiyorlar. Bunun için toplumu yoksullaştırarak bu yoksulluğu yine toplum için kullanmaktadırlar. Aslında olay çok açık ve net görünmektedir. 12 Eylül faşizm darbesi bunun için yaptırıldı. Yoksul halk çocuklarını barındırıyoruz, okutuyoruz dinlerini öğretiyoruz diye kendi düşünceleri doğrultusunda eğiterek yeni bir toplum yaratma çabası içine girdiler. Bu gelişmelerin büyük çoğu toplumun gözünün önünde gerçekleşti. Dinine bağlı toplum bunu saf bir şekilde bir şey olmaz mantığı ile sadece seyretti. Toplumun duyarlı kesiminde bile elle tutulacak bir tepki geliştirilemedi. Ülkemin geleceğinden şahsım olarak kaygı duyuyorum. 14.Mayıs Cumhurbaşkanlığı ve Parlamento seçimi son dönemeçtir. Bu dönemeci ülkenin geleceği için akıllı bir şekilde geçebilirsek gelecek yıllarda bu olumsuz gelişmelere bir derece olusun dur diyebiliriz. Yurtta barış dünyada barış ilkesini yaşam gerçeği kabul eden ülkemizde tüm komşularımızla nerede ise savaş halindeyiz. Laik Cumhuriyetin kazanımları bir bir elimizden kayıyor. Sağlıklı bilim ve akla inanan özgür bağımsız, tüm dostları ile barış içinde, halkı güvenli ve göneçli tam demokrat bir Türkiye dileklerimle sağlıkla kalınız. 29.Nisan.2023 Hüseyin ÇAKICI Emekli Tarih Öğretmeni Giresun Ticaret Lisesi eski Müdürü.
Ekleme Tarihi: 16 Eylül 2023 - Cumartesi

12 EYLÜL SONRASI DEĞERLENDİRME. ÜLKEMİZİN SOMUT GERÇEKLERİ,

1970 li yılların sonları idi. Giresun’ da Orhan Asena’nın ÖLÜ KENTİN NABZI oyununu sahneye koyuyorduk. Sevgili dostum rahmetli Sema YAZICIOĞLU ile birlikte yönetiyorduk. Oyundaki Prof. Navaro rolünü ben, Dr rolünü sevgili Sema Damadım JOEL rolünü de kuzenim Mehmet YILMAZ canlandırıyordu. DOKTOR’un Prof Navaro’ya söylediği replik hala kulaklarımda. “Demek elin haydudu gelecek seçimlerle gelmiş bir başkanın cesedinin üzerinden geçerek ülkeyi gasp edecek, öldürebildiğini öldürecek öldüremediği hapsedecek, sonra lütfen kabul ettiği sağ bir muhalefete hoşgörünmek için bu memlekette demokrasi var deyip işin içinden çıkacak öyle mi.” Provalar bitti sahneye koyma aşamasında 12 Eylül faşist darbesi oldu. Oyun Şili de Salvador Allende’den sonra Pinochet dönemindeki olayları konu alıyordu. Her gün birileri öldürülüyor ya da işkence ediliyordu. Oyundaki rolümüzü gerçek hayatta bire bir yaşadık. 12 Eylül faşist darbesini yapanlar öldürebildiklerin öldürdüler öldüremediklerini hapsettiler. Ülkemizde demokrasi ve insan hakları tamamen gasp edildi. İdamlar birbirini kovalamaya başladı. Biri sağdan biri soldan diyerek ya da asmayalım da besleyelim mi mantığı ile ülkemizin gençleri sudan mahkemelerle hukuk dikkate alınmadan idam edildiler. Hepimiz cezaevlerine konduk. Yıllar yılları kovaladı. Asıldık, cezaevlerine düştük, işkenceler gördük, bazılarımızın aileleri dağıldı. Devrimciler de tu kaka idi, milliyetçiler de. Yeni bir toplumsal yapı oluşturulmak isteniyordu. Namazında niyazında etliye sütlüye karışmayan emperyalizmin dümen suyunda bir yönetim kadrosu ve toplum oluşturma çabası içinde idililer. Bu doğrultuda İmam Hatip Liseleri hızla çoğaltılmaya başlandı. Anadolu ve Fen Liseleri İmam Hatip Lisesi müfredatı ile eğitim yapmaya başladı. Kuran kursları daha hızlı çoğaldı. Tarikatlar ulu orta toplumun her kesiminde söz sahibi oldular. Eğitim sistemimizi denetim altın almaya başladırlar. Kuran Kurslarının çoğu ruhsat almaya bile gerek duymamaya başladı. Bilim dışı eğitim yapan çağ dışı eğitim sitemi toplumun büyük kesimini denetimi altına almaya başladı. Toplumun en hassas duygusu inanç, pazarlanmaya başlandı. Solcu ve milliyetçi gençlik tasfiye edilmişti nasıl olsa. Dinci ve kaderci emperyalizme hayır demeyen etliye sütlüye karışmayan bir gençlik yetiştirmek gerekiyordu. Böyle de oldu. Cezaevi sonrası açıkta olduğum, otobüs firması yönettiğim sırada ilçemizde var olan “Kuran Kursuna” iftar yemeğine davet edildim. Gidip gitmeme konusunda kararsızdım. Demokrasi mücadelesinde bedel ödemiş devrimci demokrat kimliğimle merak ettiğim bu yemeğe katılma kararı aldım. Gitmezsem bu insanların neler yaptıklarını nereden bilirdim düşüncesi gitme kararımda etkili oldu. Ayakkabılarımızı çıkarıp içeri girdiğimizde bizi Kurs müdürü karşıladı. Benim kuran Kursuna yemeğe gitmem oradakilerin dikkatini çekti. Müdür bizi kendi odasına davet etti. Oturduğumda karşı duvarda asılı “Görele lisesi, Ticaret Lise ve Ortaokul öğrencilerinin listesini görünce müdüre bu listeler burada neden asılı diye sordum. Müdür “Burası aslında kuran kursu değil öğrenci yurdu” cevabını verdi. Kendisine bu yurt parasız mı paralı mı sorduğumda parasız cevabını aldım. Kendisine masrafı kim karşılıyor dediğimde hayırseverler dedi. Ben de Görele’de bu masrafı karşılayacak hayırsever yok cevabını verdim. Birileri yoksul halkın çocuklarlını yurtta barındırıyoruz diye dinci eğitim yaptırıyordu. Milletin gözünün önünde bilebile suç işleniyor ama devlet otoritesi bunu görmemezlikten geliyordu. İşin içinde dini eğitim söz konusu olunca da bazı kesimin hoşuna gidiyordu. Esnaflar da bu kuran kursu ya da öğrenci yurduna yardımlarını esirgemiyordu. Herkes hayır yapılıyor diye ses çıkartmıyordu. Hatta öyle benimseniyordu ki adak ya da kurban kesecek kişiler adaklarını ve kurbanlarını bu kuran kursu ya da öğrenci yurduna bağışlıyorlardı. Bir sohbet sırasında arkadaşlara kurban ve adaklarınızı bu kuran kursuna ya da öğrenci yurduna vermeyin hemen yanındaki Jandarmaya verin onlar bizim güvenliğimizi sağlıyor dediğimde. Bir arkadaş bana jandarma sana neler yaptı hala akıllanmadın mı dedi. Kendisine buradaki erlerin bu konuda bana göre hiçbir sorumlulukları yok. Onlar ülkemin değişik bölgelerinden görev yapmaya gelmiş gençler demiştim. Askerlik görevini yapan gençlerin burada hiçbir suçu yoktu, sadece salt keyif olsun diye işkence yapan çavuşlar hariç.
12 Eylül sonrası Türkiye’nin geleceğini belirleyen gençlik darbe sonunda bu şekilde yetiştirildi. Nasıl olsa solcular tu kaka idiler, istedikleri gibi kendilerine uyum sağlayan, eleştirmeyen gençlik olmalı idi. Yetiştirilen bu gençler zaman içinde ülkenin değişik kurumlarında yönetici olarak istihdam edildiler. Bu yerleştirme işi önce belediyelerde başladı. Eş zaman içinde Milli Eğitim ve İçişleri bakanlığında önemli kadrolara getirilmeye başlandı. Devletin önemli kurumlarına yerleştirme ve başkalaştırma eylemini yaparken toplumun dini duyguları özellikle türban siyasi malzeme olarak çok iyi kullanıldı. Aslında toplumun başörtüsü sorunu yoktu ve hiç olmamıştı. Her an toplumun her katmanında gündeme getirerek toplumu politize ettiler. İmam hatip mezunu gençlerin üniversitelere hatta harp okullarına girmeleri için sürekli gündemi sıcak tuttular. Devletin en üst kadroları, vali, kaymakam, yargıç, savcı ve öğretmen gibi görevlileri imam Hatip mezunu gençlerle doldurdular. Bürokrasiyi bir derece denetimleri altına aldılar. Etkin bakanlıkların üst derece görevlerine kendi düşüncelerindeki insanları getirdiler. ÖSS sorularını dışarı sızdırarak kendi yandaşı gençlerin yüksek puan almalarını sağlayarak etkin üniversitelere girmelerini sağladılar. KPSS sınavını mülakat (sözlü sınav) ile atıl hale getirerek yüksek puan almış olmasına rağmen hak eden kişileri değil kendi tarikat üyeleri ve yandaşlarını devlet kadrolarına aldılar. Şu an Milli Eğitim Bakanlığının üst düzey kadroları ile okulların müdürlükleri ve yöneticileri bu kadrolar tarafından doldurulmuştur. Toplumu tümden değiştirip din eksenli şeriata dayalı bir sistem oluşturmaya hedefinde ilerliyorlar. Bu konuda çok önemli bir mesafe kat ettiler. Üniversitelerin üst yönetimleri tamamen bu düşüncedeki insanlarla dolduruldu. “Ben cahillerin ferasetine güvenirim” diyen bir Prof bu göreve nasıl geldi sanırsınız. Toplumu şeriat düzenine geçirebilmek için vurucu darbenin yapılacağı zamanı oluşturmaya çalıştılar. 15 Temmuz dinci kalkışma bu planın parçalarından biri idi. Yağmurda birlikte ıslananlar aynı düşünceyi paylaşanlar bürokratik paylaşımda antlaşamadığı için 15 Temmuzda başarılı olamadılar. Bu çabalarında kendilerine karşı olabilecek, engel olacak hiçbir unsun ve kuvveti kabul etmiyorlar. Yaşamını engelliyorlar. Hala en son ve vurucu darbeyi vurmak toplumu şeriat düzenine çevirecek darbeyi planlıyorlar. Seçim arifesinde Hizbullah yanlısı toplumu dinci guruplara ayırmak isteyen gurupla birlik yapmalarının nedeni odur.
Milli Eğitimde yapılan 4+4+4 gibi çağ dışı eğitim sistemini dayatmalarının nedeni de odur. Asıl amaçları imam hatip liselerinin ortaokul kısmını hayata geçirip kendilerine yandaş gençliği temelden yetiştirmektir. Dört yılın sonrası kız çocuklarını eğitimin dışına çıkarmak istiyorlar. Onlar için kadın hep ikinci plandadır. Kuma olur, çocuk doğurur evde ev işlerini yapar, beyine her konuda hizmet eder, tek başına dışarı çıkamaz. Mirastan eşit pay alamaz. Yargıç karşısında ikinci sınıf vatandaştır. Küçük bir çocuğu taciz eden dinci birinin ben Hz Peygamberin sünnetini yerine getirmek istiyorum demesi yine bu tür düşünce, inanç ve yaşam biçiminin sonucudur.
Biz belleği zayıf bir toplumuz. Olayları kısa zamanda unutuyoruz. Gündem bilinçli bir şekilde seri olarak değiştiriyorlar. İnsanlar bir olayı tartışmadan diğer olay bellekleri zorluyor. Toplum tüm olayları tartışmadan eleştirmeden kabul edecek duruma getiriliyor. Asıl üzerinde durulması gereken olaylardan biri budur. Böyle bir durumu politize etmek insanları ülke sorunları ile yüzleştirmek çok zordur. Hatta mümkün bile değildir. Bu durumun tarihte sayısız örnekleri vardır. Toplumu kalın çizgilerle birbirinden ayırma çabası içindeler. Seçim sonrası bir gurup şampanya içerek kutlayacak, bir gurup temiz alnını secdeye götürecek sözü bu ayrışmanın tam da izahıdır. Toplumu pembe dizi ve şov programları ile uyutmaya çalışmaktadırlar. Son on yıldan beridir de tüm görsel ve yazılı basın siyasi otoritenin denetimi altında onun söyleminin ve propagandasının dışına çıkmamaktadır.
Toplum tamamen alıştırıldı. Bundan sonra asıl hedef Laik Cumhuriyet ve onun kazanımlarıdır. Önce Laik Cumhuriyetin kazanımlarını ortadan kaldıracaklar. Bu kapsamda Ordu’yu kendilerine bağlı kılıp, ordu içindeki Laik Cumhuriyet yanlısı subayları tasfiye etmeye çaba gösteriyorlar. Yargıyı büyük oranda ele geçirdiler. Anayasa ve yasaları hiçe sayıyorlar. Seçimlerde ilçelerde seçim kurullarının başına kıdemli yargıçların getirilme yasal uygulamasını kaldırdılar. Kendi düşünce ve eylemlerine karşı karar veren yargıçları ya sürdüler ya görevden aldılar ya da pasif hale getirdiler. Deniz Feneri soruşturması ve İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu davası bunun en canlı örneğidir. Anayasa maddelerine rağmen Güneydoğu Bölgemizde Mele adı verilen softaları devlet görevlerine getirmeleri bu çabalarının somut göstergesi değil mi. Mollaların devlet görevine alınmaları hangi yasa maddesine dayanmaktadır merak konusudur. Çünkü onlar için yasa yoktur. Sadece kendi koydukları kurallar vardır. Amaçlarına ulaşabilmek için insanların sorgulamalarını, eleştirmelerini, düşünmelerini önlemek istiyorlar. Bunun için toplumu yoksullaştırarak bu yoksulluğu yine toplum için kullanmaktadırlar.
Aslında olay çok açık ve net görünmektedir. 12 Eylül faşizm darbesi bunun için yaptırıldı. Yoksul halk çocuklarını barındırıyoruz, okutuyoruz dinlerini öğretiyoruz diye kendi düşünceleri doğrultusunda eğiterek yeni bir toplum yaratma çabası içine girdiler. Bu gelişmelerin büyük çoğu toplumun gözünün önünde gerçekleşti. Dinine bağlı toplum bunu saf bir şekilde bir şey olmaz mantığı ile sadece seyretti. Toplumun duyarlı kesiminde bile elle tutulacak bir tepki geliştirilemedi. Ülkemin geleceğinden şahsım olarak kaygı duyuyorum. 14.Mayıs Cumhurbaşkanlığı ve Parlamento seçimi son dönemeçtir. Bu dönemeci ülkenin geleceği için akıllı bir şekilde geçebilirsek gelecek yıllarda bu olumsuz gelişmelere bir derece olusun dur diyebiliriz.
Yurtta barış dünyada barış ilkesini yaşam gerçeği kabul eden ülkemizde tüm komşularımızla nerede ise savaş halindeyiz. Laik Cumhuriyetin kazanımları bir bir elimizden kayıyor.
Sağlıklı bilim ve akla inanan özgür bağımsız, tüm dostları ile barış içinde, halkı güvenli ve göneçli tam demokrat bir Türkiye dileklerimle sağlıkla kalınız.
29.Nisan.2023
Hüseyin ÇAKICI
Emekli Tarih Öğretmeni
Giresun Ticaret Lisesi eski Müdürü.
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve goreleden.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.