12 yaşında başladım çalışmaya ağaç budayarak. On iki Buçuk lira idi günlük ücretim. Çeviktim işimi iyi yapıyor en yüksek ağaçlara tırmanabiliyordum. Hele sapların ağaçlara otluk yapıldığı mevsimde aranan kişi olmuştum. Biraz daha büyüyünce karşı köyümüzden inşat ustası bir yakınımızın yanına amele olarak çalışmaya başladım. Kısa bir zamanda kalfa ve usta oldum. Gençtim iyi çalışıyordum.
İkinci Dünya Savaşı sonunda askere alındım. Yürüyerek gittik Trabzon’a. Oradan Erzurum ve sonunda Erzincan, dört yıl idi bizim zamanımızda askerlik. Askerliği bitirince halamın kızı ile nişanlanıp kısa zaman sonra evlendik. O yıllar yoksulluk insanların yaşamını derinden etkiliyordu. Geçim kaynağımız ahırdaki birkaç baş inek, birkaç koyun ve tarladaki mısır idi. O zamanlar mısır ekiyor, mısın ekmeği yiyorduk. Somun dediğimiz çarşıdaki ekmek bizler için çok lükstü. Kısa zaman sonra köyümüzde saygı duyduğumuz ustalardan bir büyüğümüz otobüs karöseri yapan atölye açmıştı. Akşam eve gelerek benim kendisi ile çalışmam istedi. Tam kırk yıl çok sevdiğim usta ağabeyimle ile çalıştım. Kırk yıllık birlikte çalışma hayatımızda aramızda hiçbir kırgınlık yaşanmadı. Oradan emekli olduktan sonra oğulları ile çalışmaya devam ettim.
Bu ara iki oğlum bir kızım dünyaya gelmişti. En büyük amacım çocuklarımı iyi okullarda okutmak istiyordum. Eşimle sırt sırta vererek bu zorlukları aşmaya çalıştık. İdare ettik. Hiçbir yanlış alışkanlığım olmadı. İçki sigara ve kahvehane gibi alışkanlıkları hiç tatmadım. Çarşıda çalışmaya başlamıştım. Her gün patika yolu yürüyerek gidip geliyor, komşularımızın acil ihtiyaçlarını alıp bizzat sırtımda getiriyor bu hizmetten hiç rahatsız olmuyordum. Bizim yörelerde rençberlik kazma kürek bel ve bizim mahalli tabirimizle girebi ile yapılır. Her akşam mutlaka bir komşunun ya girebisinin ya kazmasının saplığını takıyordum. Eşimle tam bir dayanışma içinde sırt sırta vermiştik. Zaman içinde anamın akrabalarının bahçesini kardeşim hem bacanağım olan Mehmet ile birlikte satın aldık. Bahçe ve fındık gelirimle biraz daha rahat olmaya başladık. Oğullarım ikisi de üniversite bitirdiler.
Köyde mezarlık kazma işi babamdan bize devredilmişti. Yıllarca mezarlıkları yanımdaki köyden arkadaşlarımla ben kazdım. Kavgasız, barış içinde bir yaşam tam yüz yıl sürdü. Helal emek üreterek sürdürdüğüm yaşamımı çocuklarıma miras bırakarak sizlere ve yaşama veda ettim.
Kısa hayat öyküsünü yazmaya çalıştığım kişi babam Ahmet ÇAKICI (Muhçuoğlu)dur.
Zor koşulda da olsa babamın ve annemin desteği ile Üniversite bitirip Tarih Öğretmeni oldum. Babam ve annem hiçbir zaman benim ve çocuklarımın üzerinden elini ve emeğini çekmediler. Her koşulda bize tam destek oldular. 12 Eylül askeri darbesinden sonra tutuklandığım zamanlar çocuklarıma kol kanat gerdiler. Bana aileme hiçbir koşulda zorluk hissettirmediler.
Tutukluluk sonrası görevimde tedbir vardı ve ben üçte iki maaş alıyordum. Bu maaşın evime çocuklarımın masrafına yetmesi mümkün değildi. Babam evimin bütün ihtiyaçlarını adeta üstlenmişti. Bize aileme hiç zorluk çektirmedi. Bir gün beni çağırarak oğlum sen müdürlük yaptın öğretmensin farklı çevrelerin vardır. Eski yaşamına devam et, el- alem Ahmet Çakıcı’nın oğlu parası olmadığı için lokantaya bile gidemiyor demesinler. Sen istediğin zaman lokantaya git ye iç ben masrafını karşılayacağım dedi. Hayatında ağzına içki ve sigara koymamış hiç kahvehaneye gitmemiş babam bana istediğin yere git yaşamından geri kalma diyordu.
Unutamadığım bir uyarısını da paylaşmak istiyorum. Üniversiteyi bitirmiş Artvin Borçka ya öğretmen olarak atanmıştım. Bana oğlum sigara içmezsen iyi olur senin sağlığını ilgilendirir. Alkole gelince içmesen iyi olur, görevin gereği yemeklere gidersin yemeğin gereği içebilirsin, bana söz ver hayatın boyunca hiç kumar oynamayacaksın dedi. Söz verdim babama, hiç kumar oynamadım. Bize hep helal yemekten bahsetti. Kimsenin haklarını tecavüz etmememizi öğütledi. Ne olursa olsun gelecek günlerde mutlaka iyiliğin ve dostluğun kazanacağını öğütledi hep.
Bir arkadaşımın babamla ilgili anısını paylaşmak istiyorum.” Görele Ortaokulundan bir arkadaşım evinin çatısını yaptırmak istiyormuş usta aramış, babamı tavsiye etmişler, babam aynı zamanda iyi bir çatı ustası idi. Çatıyı bakmışlar, babam evladım sen şu malzemeleri al ben yanıma birini alarak sizin çatınızı yaparım demiş. Arkadaş babama Ahmet amca kaç para gerekir dediğinde evladım çatıyı yapalım bakarız demiş. Çatıyı yapmışlar, arkadaş Ahmet amca borcumuz ne kadar deyince evladım çatıyı bir birlikte bakalım beğenecek misin demiş. Birlikte eve gitmişler çatı mükemmel olmuş. Arkadaşım borcunu sorunca evladım şu kadar yevmiye gitti, bir kaç yevmiye için benim size hediyem olsun demiş.” Arkadaşım şaşırmış tabi ki çalışma saati gün doğumundan gün batımına kadar. Arkadaşım şaşkınlık içinde istenen parayı vermiş. Babamın elini öperek teşekkür etmiş. Bu anlatıyı arkadaşım bizzat kendisi dostlarla sohbet ederken anlatmıştı.
Yaşlılığının son zamanlarında hep yanında idim. Çoğu zaman yalnızdım. Her türlü ihtiyaçlarını zevk ve keyifle yerine getirdim.
Önce bir insan sonra öğretmen olarak kendime yapılan bu emeğin karşılığını bir nebze de olsa karşılamak istedim. Bu emeğin tümünü karşılamak tabi ki mümkün değil.
Sevgili babam ışıklar içinde uyusun. Kış günü olmasına rağmen çok kalabalık cemaatle ebedi dinlencesine bıraktık.
Yüz yıllık yaşamında çok dost biriktirmiş. Çok üzgünüm, aynı zamanda elimden gelen evlatlık görevini yapabilmenin huzuru içindeyim.
Tüm dostlara sağlıklı yeni yıllar diliyorum. 31.12.2023
Hüseyin ÇAKICI
Emekli Tarih Öğretmeni