Ülkemizin en büyük evcil hayvan mağazası olan tcremix.org sitemizde kedi veya köpek besleyenler için hayatlarını kolaylaştıracak çok sayıda ürün bulunuyor. Bunların en başında mamalar geliyor eğer köpek besliyorsanız köpek maması başta olmak üzere yavru köpek maması, yaşlı köpek maması, light köpek maması, tahılsız köpek maması, konserve köpek yaş mama ürünlerini bulabileceğiniz gibi köpek sağlık ürünleri, köpek ödülleri, köpek bakım ürünleri, köpek aksesuarları, köpek mama su kapları, köpek oyuncakları, köpek eğitim ürünleri, köpek tasmaları gibi işlerinizi kolaylaştıracak çok sayıda ürünü bulabilirsiniz. Kedi besleyen arkadaşlar başta kedi maması ana kategorimiz olmak üzere konserve kedi yaş maması, yavru kedi konserve maması, yavru kedi maması, kısırlaştırılmış kedi maması, yaşlı kedi maması, yetişkin kedi maması, light diyet kedi maması kategorilerimizi ziyaret ederek kedinizin temel beslenme ihtiyaçlarını karşılayabilirisiniz. Diğer yandan ihtiyaç duyabileceğiniz diğer ürünleri kedi ödülleri, kedi tuvaletleri, kedi oyuncakları, kedi vitaminleri, kedi kumu, kedi aksesuarları, kedi bakım ürünleri, kedi mama su kapları ana kategorilerimizden bulabilirsiniz. Ayrıntılı armaa için alt kategorilerimize de göz atmanızda fayda var. Türkiye 'nin en büyük online pet shop mağazası tcremix.org sitemize hepiniz davetlisiniz.
Esenyurt Escort

ctwpaa.org https://playdotjs.com/ deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler

Hüseyin Çakıcı
Köşe Yazarı
Hüseyin Çakıcı
 

LAİKLİK (SEKÜLERİZM)

Laiklik ve Sekulerizim başlıklı yazımı güncelliğini koruduğu için tekrar yayınlama gereği duydum. Birileri belki okur, gelecekte LAIKLIGIN kendilerine de gerekli olacağı bilincine varır diye düşünüyorum. Ülkemize şampiyonluklar getiren yürekleri vatan sevgisi ike dolu voleybol milli takimi kızlarımız hakkındaki çirkin şöylelerinden belki utanırlar diye düşündüm. Gerçi utanma duygusu insanlara mahsustur. Okuyup yorum yapan dostlara teşekkür.   Basitçe din ile devlet işlerinin birbirinden ayrılması gibi açıklanan Laiklik aslında çok geniş kapsamlıdır. Özünde yaşamı aklın ve bilimlin ilkelerine indirgemektir. Laiklik; hayatı ruhani dünyada yaşamak isteyenlerle, dünyevi dünyada yaşamak isteyenler arasındaki alan paylaşımının adıdır. Özellikle Batı toplumları Ortaçağa gelinceye kadar ruhani dünyanın egemenliği altında yaşamıştır. Daha açık anlatımla kültür Ortaçağa kadar ruhani dünyanın belirleyiciliği altında kalmıştır. Laiklik; daha genel anlatım ile Dini Dünyanın devlet yönetimine, iktisat, toplumsallık vb. gibi, dünyevi alanlara ait hiç bir alana yönelik hiçbir talebe müdahale ve öneride bulunmadığı çözüm olmadığı, buna karşılık Maddi Dünya’nın da ayin, ibadet, iman, inanç vb. alanlara yönelik hiçbir düzenleme talep ve hakkının olmadığı toplumsal biçimlenme (formasyon) diyebiliriz. Ne dinin toplumsal yönetimin herhangi bir şekline, toplumun yaşayış biçimine karışmadığı gibi, siyasetin yani devletin de hiçbir inanç biçimine karışmadığı bir yaşam biçiminin adıdır. Bu yaşam biçimini yakalayabilmek için her kesimin kendi alanına çekilmesi hiçbir koşulda diğerinin alanına karışmaması gerekir. Gerek Laikliği yaşam biçimi kabul eden dünyevi kesim, gerekse inanç sistemini yaşamın ana gerçeği kabul eden dini kesim tüm yaşamı kendi inanç ve düşünceleri doğrultusunda belirlemek istiyorlar. Çatışmanın asıl nedeni de budur. Devlet inanç sistemini denetim altına almak istiyor. Dini guruplar da devleti kendi inanç sistemleri doğrultusunda yönetmek istiyorlar. Din sosyal bir gerçektir, sosyal hayatı düzenleme cihazı olarak Devlet, kaçınılmaz biçimde din gerçeği ile karşılaşır. Ancak bu karşılaşma farklı biçimde gerçekleşir. -Bütünleşme biçiminde gerçekleşme, -farklılaşma biçiminde gerçekleşme. Eğer karşılaşma bütünleşme biçiminde olursa din siyasi ve hukuki bir sistem, ya da devlet dini olur. Devletin din gerçeği ile karşılaşması farklılaşma biçiminde gerçekleşirse bunun kısa adı Laiklik tir. Ancak laiklik tek anlamlı bir kavram da değildir.Veya yapılması gerekende bu kavramların farklı anlamlarını tespit etmektir. Peki nasıl olmalı; Önemli olan ülkemizdeki durum nedir irdelemeye çalışalım. Osmanlı Devleri Yavuz Sultan Selim’den sonra teokratik, din kurallarınca yönetim şeklini benimsemiş, hayatın her alanında dini kuralları egemen kılmıştır. Teokrasinin egemen olduğu toplumlarda akıl ve bilim kullanılmaz. Her şey din kurallarınca olduğu gibi kabullenerek hayata geçirilir. Din egemenliğindeki toplumlarda Doğayı araştırmak, neden ve sonuç içinde gizlerini araştırıp ortaya çıkarmak mümkün değildir. Hatta dini kurallara göre de çok büyük suç,tanrının işine karışmak tır. Cezası da ağırdır. Akıl ve bilimi kullanıp doğanın gizlerini ortaya çıkaran bilim adamı ve düşünürlerin tarih boyunca öldürüldükleri ve toplumun dışına itildikleri de bir gerçektir. Buna Taküyiddin Efendinin gözlem evinin 111. Murat döneminde 1580 de topa tutularak yıktırılmasını örnek gösterebiliriz. O yıllarda İstanbul’da yaşanan depren sonrası ortaya çıkan salgın hastalığın ve İran savaşlarında yenilginin nedenini softalar gözlem evinde gökyüzünü incelemeye bağlarlar. İstanbul’da büyük gösteriler olur. Padişah ta kendi yaptırdığı gözlem evini Şeyhülislam Kadızade’nin fetvası sonucu topa tutturarak yıktırır. Avrupa’da ise bu örnekleri çoğaltmak mümkündür. Galile, Dünyanın güneşin etrafında döndüğünü söylediği için ölüm cezasına çarptırılmıştır. Osmanlı Devletinin batıdaki bilimsel gelişmeye ayak uyduramamasının asıl nedeni bilim ile din arasındaki mesafeyi koruyamamasıdır. Piri Reis’ in basit bir nedenle idam edilmesinin altında yatan gerçek te Osmanlı yönetim kademesinin bilimden uzak olmasıdır. Bu örnekleri bizde ve dışarıda çoğaltmak mümkündür. İnsan hak ve özgürlüklerinin yasalarca güvence altına alındığı çağımızda din ile toplum arasındaki ilişki nasıl düzene konulmalıdır. İnsanlar farklı inançlarını özgürce nasıl hayata geçirecekler, burada devlet ve inanç guruplarının etkisi nasıl olacak. Herhangi bir inanç gurubunun çoğunluğu ele geçirdim mantığı ile diğer inanç gurubunun inanç özgürlüğünü elinden almaya çalışırsa barış nasıl sağlanır. Aynı coğrafyayı birlikte yaşayan yasalar karşısında eşit olan insanların bu haklarını nasıl koruyacağız. İşte o zaman devletin tarafsızlığı ortaya çıkıyor. Yani devlet hiçbir inanç guruplarına ve etnik topluluklara karşı taraf olamaz, olmamalıdır. Bu yaşam biçiminin güvencesi Laik Demokrasidir. Laikliğin olmadığı yerde demokrasiden ve toplumsal barıştan bahsetmek mümkün değildir. Demokrasi de sadece sayı çoğunluğu ile iktidarı ele geçirerek yönetmeanlayışı değildir. Seçilerek iktidarı ele geçirenler kendileri gibi düşünmeyen ve kendileri gibi inanmayan hatta farklı etnik kimlikte olan insanlara eşit mesafede olmalıdır. Alanlarda kendilerini demokrasi havarisi kabul edenler farklı inanç ve düşünceye sahip guruplara eşit mesafede duramıyorlarsa demokrat değillerdir. Hatta birinin haklarını diğerlerine göre engelliyorsa adil de değillerdir. Anadolu bilinen yaklaşık Yirmi bin yıllık geçmişinde yüzlerce birbirlerinden farklı toplumlara vatan görevi yapmıştır. Hala yüzlerce dil ve şiveleri ile konuşulduğu gibi, semavi dinlerin hepsine ve tüm mezheplerine inanan insanlar Anadolu’yu vatan tutmaya devam etmektedir. Birbirinden inançsal ve etnik anlamdatamamen farlı olan bu insanların barış ve güvelik içinde yaşamasına olanak sağlayan tek yönetim sistemi Laik Demokratik Cumhuriyettir. Demokrasi ile ilgili PLATON un kaygısını sizlerle paylaşmak istiyorum. “Demokrasinin esas prensibi, halkın egemenliğidir. Ama milletin kendini yönetecekleri iyi seçilmesi için yetişkin ve iyi eğitim görmüş olması şarttır. Eğer bu sağlanmazsa Demokrasi, otokrasiye geçebilir; çünkü halk övünmeyi sevdiği için güzel sözlü ama kötü demagoglar, idarenin başına geçebilir. Oy toplamasını bilen herkesin, devleti idare edebileceği zannedilir; ama demokrasi ile eğitim ikiz kardeştiler. O nedenle; eğitimsiz kitlelerle demokrasiye geçilirse, o idare Oligarşi olur. Barışın ve demokrasinin egemen olduğu, Laikliğin güvencesi altında inançlarını ve kimliklerini özgürce yaşayabilen insanların ülkesi olabilme umuduyla saygılar sunuyorum.28.11.2016 Hüseyin ÇAKICI Emekli Tarih Öğretmeni.  
Ekleme Tarihi: 09 Eylül 2023 - Cumartesi

LAİKLİK (SEKÜLERİZM)

Laiklik ve Sekulerizim başlıklı yazımı güncelliğini koruduğu için tekrar yayınlama gereği duydum. Birileri belki okur, gelecekte LAIKLIGIN kendilerine de gerekli olacağı bilincine varır diye düşünüyorum. Ülkemize şampiyonluklar getiren yürekleri vatan sevgisi ike dolu voleybol milli takimi kızlarımız hakkındaki çirkin şöylelerinden belki utanırlar diye düşündüm. Gerçi utanma duygusu insanlara mahsustur. Okuyup yorum yapan dostlara teşekkür.

 

Basitçe din ile devlet işlerinin birbirinden ayrılması gibi açıklanan Laiklik aslında çok geniş kapsamlıdır. Özünde yaşamı aklın ve bilimlin ilkelerine indirgemektir.
Laiklik; hayatı ruhani dünyada yaşamak isteyenlerle, dünyevi dünyada yaşamak isteyenler arasındaki alan paylaşımının adıdır. Özellikle Batı toplumları Ortaçağa gelinceye kadar ruhani dünyanın egemenliği altında yaşamıştır. Daha açık anlatımla kültür Ortaçağa kadar ruhani dünyanın belirleyiciliği altında kalmıştır.
Laiklik; daha genel anlatım ile Dini Dünyanın devlet yönetimine, iktisat, toplumsallık vb. gibi, dünyevi alanlara ait hiç bir alana yönelik hiçbir talebe müdahale ve öneride bulunmadığı çözüm olmadığı, buna karşılık Maddi Dünya’nın da ayin, ibadet, iman, inanç vb. alanlara yönelik hiçbir düzenleme talep ve hakkının olmadığı toplumsal biçimlenme (formasyon) diyebiliriz.
Ne dinin toplumsal yönetimin herhangi bir şekline, toplumun yaşayış biçimine karışmadığı gibi, siyasetin yani devletin de hiçbir inanç biçimine karışmadığı bir yaşam biçiminin adıdır. Bu yaşam biçimini yakalayabilmek için her kesimin kendi alanına çekilmesi hiçbir koşulda diğerinin alanına karışmaması gerekir.
Gerek Laikliği yaşam biçimi kabul eden dünyevi kesim, gerekse inanç sistemini yaşamın ana gerçeği kabul eden dini kesim tüm yaşamı kendi inanç ve düşünceleri doğrultusunda belirlemek istiyorlar. Çatışmanın asıl nedeni de budur. Devlet inanç sistemini denetim altına almak istiyor. Dini guruplar da devleti kendi inanç sistemleri doğrultusunda yönetmek istiyorlar.
Din sosyal bir gerçektir, sosyal hayatı düzenleme cihazı olarak Devlet, kaçınılmaz biçimde din gerçeği ile karşılaşır. Ancak bu karşılaşma farklı biçimde gerçekleşir.
-Bütünleşme biçiminde gerçekleşme,
-farklılaşma biçiminde gerçekleşme.
Eğer karşılaşma bütünleşme biçiminde olursa din siyasi ve hukuki bir sistem, ya da devlet dini olur.
Devletin din gerçeği ile karşılaşması farklılaşma biçiminde gerçekleşirse bunun kısa adı Laiklik tir. Ancak laiklik tek anlamlı bir kavram da değildir.Veya yapılması gerekende bu kavramların farklı anlamlarını tespit etmektir.
Peki nasıl olmalı; Önemli olan ülkemizdeki durum nedir irdelemeye çalışalım. Osmanlı Devleri Yavuz Sultan Selim’den sonra teokratik, din kurallarınca yönetim şeklini benimsemiş, hayatın her alanında dini kuralları egemen kılmıştır. Teokrasinin egemen olduğu toplumlarda akıl ve bilim kullanılmaz. Her şey din kurallarınca olduğu gibi kabullenerek hayata geçirilir. Din egemenliğindeki toplumlarda Doğayı araştırmak, neden ve sonuç içinde gizlerini araştırıp ortaya çıkarmak mümkün değildir. Hatta dini kurallara göre de çok büyük suç,tanrının işine karışmak tır. Cezası da ağırdır. Akıl ve bilimi kullanıp doğanın gizlerini ortaya çıkaran bilim adamı ve düşünürlerin tarih boyunca öldürüldükleri ve toplumun dışına itildikleri de bir gerçektir. Buna Taküyiddin Efendinin gözlem evinin 111. Murat döneminde 1580 de topa tutularak yıktırılmasını örnek gösterebiliriz. O yıllarda İstanbul’da yaşanan depren sonrası ortaya çıkan salgın hastalığın ve İran savaşlarında yenilginin nedenini softalar gözlem evinde gökyüzünü incelemeye bağlarlar. İstanbul’da büyük gösteriler olur. Padişah ta kendi yaptırdığı gözlem evini Şeyhülislam Kadızade’nin fetvası sonucu topa tutturarak yıktırır. Avrupa’da ise bu örnekleri çoğaltmak mümkündür. Galile, Dünyanın güneşin etrafında döndüğünü söylediği için ölüm cezasına çarptırılmıştır. Osmanlı Devletinin batıdaki bilimsel gelişmeye ayak uyduramamasının asıl nedeni bilim ile din arasındaki mesafeyi koruyamamasıdır. Piri Reis’ in basit bir nedenle idam edilmesinin altında yatan gerçek te Osmanlı yönetim kademesinin bilimden uzak olmasıdır. Bu örnekleri bizde ve dışarıda çoğaltmak mümkündür.
İnsan hak ve özgürlüklerinin yasalarca güvence altına alındığı çağımızda din ile toplum arasındaki ilişki nasıl düzene konulmalıdır. İnsanlar farklı inançlarını özgürce nasıl hayata geçirecekler, burada devlet ve inanç guruplarının etkisi nasıl olacak. Herhangi bir inanç gurubunun çoğunluğu ele geçirdim mantığı ile diğer inanç gurubunun inanç özgürlüğünü elinden almaya çalışırsa barış nasıl sağlanır. Aynı coğrafyayı birlikte yaşayan yasalar karşısında eşit olan insanların bu haklarını nasıl koruyacağız. İşte o zaman devletin tarafsızlığı ortaya çıkıyor. Yani devlet hiçbir inanç guruplarına ve etnik topluluklara karşı taraf olamaz, olmamalıdır. Bu yaşam biçiminin güvencesi Laik Demokrasidir. Laikliğin olmadığı yerde demokrasiden ve toplumsal barıştan bahsetmek mümkün değildir. Demokrasi de sadece sayı çoğunluğu ile iktidarı ele geçirerek yönetmeanlayışı değildir. Seçilerek iktidarı ele geçirenler kendileri gibi düşünmeyen ve kendileri gibi inanmayan hatta farklı etnik kimlikte olan insanlara eşit mesafede olmalıdır. Alanlarda kendilerini demokrasi havarisi kabul edenler farklı inanç ve düşünceye sahip guruplara eşit mesafede duramıyorlarsa demokrat değillerdir. Hatta birinin haklarını diğerlerine göre engelliyorsa adil de değillerdir.
Anadolu bilinen yaklaşık Yirmi bin yıllık geçmişinde yüzlerce birbirlerinden farklı toplumlara vatan görevi yapmıştır. Hala yüzlerce dil ve şiveleri ile konuşulduğu gibi, semavi dinlerin hepsine ve tüm mezheplerine inanan insanlar Anadolu’yu vatan tutmaya devam etmektedir. Birbirinden inançsal ve etnik anlamdatamamen farlı olan bu insanların barış ve güvelik içinde yaşamasına olanak sağlayan tek yönetim sistemi Laik Demokratik Cumhuriyettir.
Demokrasi ile ilgili PLATON un kaygısını sizlerle paylaşmak istiyorum.
“Demokrasinin esas prensibi, halkın egemenliğidir. Ama milletin kendini yönetecekleri iyi seçilmesi için yetişkin ve iyi eğitim görmüş olması şarttır.
Eğer bu sağlanmazsa Demokrasi, otokrasiye geçebilir; çünkü halk övünmeyi sevdiği için güzel sözlü ama kötü demagoglar, idarenin başına geçebilir.
Oy toplamasını bilen herkesin, devleti idare edebileceği zannedilir; ama demokrasi ile eğitim ikiz kardeştiler.
O nedenle; eğitimsiz kitlelerle demokrasiye geçilirse, o idare Oligarşi olur.
Barışın ve demokrasinin egemen olduğu, Laikliğin güvencesi altında inançlarını ve kimliklerini özgürce yaşayabilen insanların ülkesi olabilme umuduyla saygılar sunuyorum.28.11.2016
Hüseyin ÇAKICI
Emekli Tarih Öğretmeni.

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve goreleden.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.