"Sisdağı'nın başında,
Eritemedik farı.
Bu yıl da böyle geçti,
Yüreğimin efkarı"
Ortak
Ne kadar korunmaya çalışsam da, sonunda, çoğumuzun yakalandığı mevsim hastalığına ben de yakalandım.
Hastalık, yatağa düşürmediyse de, epeyce hırpaladı beni...
Bu yüzden, bu haftaki yazımı hazırlayamadım.
Gazetedeki bana ayrılan sayfanın boş kalmaması için, oturup birşeyler yazmak gerek diye düşündüm ve başladım yazmaya...
Başka çaremiz olmadığına göre, bu hafta da böyle idare etmeye çalışalım.
Kemal Tahir, ölümünden kısa bir süre önce bir dergi çıkarmak istemiş.
"Bir dergi nasıl olmalı ve nasıl çıkmalı?" başlığı adı altında, sanki benim için, 16 maddelik bir metin hazırlamış.
Çok uzun olmasa bu maddelerin hepsini, tek tek paylaşmak isterdim.
Merak edenler, bu maddeleri, İsmet Bozdağ'ın "Kemal Tahir Sohbetleri" adlı kitabında bulabilirler.
Bu maddelerin içinden, 11. maddeyi, kendi açımdan çok önemli bulduğum için, özellikle paylaşmak istiyorum.
İşte o 11. madde:
"İlk bakışta en saçma görünen fikirler bile, bir başka arkadaşın işini kolaylaştırabilir, çok ilgi çekici ve faydalı hale gelebilir.
Bu nedenle arkadaşlar, bütün düşünce kırıntılarını işe yarar kılınır olduğunu akıldan hiç çıkarmamalıdır.
Bunun gibi, okuduklarından, gördüklerinden dergiyi(Benim için, gazeteyi. Ş. Ç. ) yararlandırmak ödevinde olduklarını unutmamalıdırlar."
"... En saçma görünen fikirler...
Bütün düşünce (Bana göre, bilgi.Ş.Ç.) kırıntıları..."...
Yıllardır becerip de kuramadığım cümleler...
Bazen kendimi çok şanslı hissediyorum.
Geçen hafta, Eynesil Halk Kütüphanesi'nde, kitap ararken, o kadar kitap içinden, bu kitabının, dikkatimi çekip, al beni oku, diye ısrar etmesi, şanstan başka ne olabilir ki?
Bundan sonra, yazılarıma karşı yapılan eleştirilere, bu cümlelerle yanıt verebileceğim için çok mutluyum.
Sizi bilmem ama bence az/buz kazanç değil bu...
Fırsat bulmuşken, yakın zamanlarda not ettiğim bir bilgi kırıntısını, belki birilerinin küçük bir işine yarar umuduyla buraya almak istiyorum.
Birlikte okuyalım:
"1330'dan başlayarak Çepni, Akkoyunlu, Bozdoğanlı, Duharlı gibi gruplar batıdan doğuya doğru göçüyorlardı..."
1330 yılları, Orhan Bey dönemidir...
O dönemde Giresun, Ordu, Tokat, Amasya, Yozgat, Malatya, Kayseri, Sivas, Erzincan, Gümüşhane, Bayburt gibi şehirler Eratna Devleti hakimiyeti altındadır.
Bu haliyle Eratna Devleti'nin toprakları Osmanlı Devleti'nin topraklarından daha geniştir...
İlginç değil mi?
Çepniler bu bölgeye gelirlerken hiç de yalnız değillermiş anlaşılan.
Çepnilerin dışındaki öbür gruplara ne oldu acaba?
Batıdan doğuya birlikte göç ettikleri Çepniler'den niye ayrıldılar?
Yoksa, ayrılmadılar da, çoğunluk olan Çepniler içinde eridiler mi?
Eğer öyleyse, birçoğumuz aslında Akkoyunlu, Bozdoğanlı, Duharlı gruplarından olmamıza karşın, kendimizi Çepni mi sanıyoruz?
Biraz da siz kafa yorun bakalım...
Hiç belli olmaz, altından hiç ummadığımız yeni ve ilginç bilgiler çıkabilir.
Beyne jimnastik yaptırmanın zararı olmaz; en azından beyne esnelik ve işleklik kazandırır.
Bu kazanç da az bir kazanç olmasa gerek.
Böyle bir beyine hangimizin ihtiyacı yok ki?
Haksız mıyım?