Önceki yazımı "Hasan emi ile ilgili unutamadığım ilk anım budur." diye bitirmiştim.
Hasan emi ile ilgili o kadar çok anım var ki, hangisinden başlamalı hangisini anlatmalı bilemiyorum...
Babam da Hasan emi gibi tufafiyeci olduğu için, sergicilik işine, ilkokulu bitirdikten sonra babamın yanında başladım...
Görevim, müşterilerin mal çalıp çalmadıklarına dikkat etmek, müşterilerin torbasından çıkartıp dağıttığı malları, babamın öğrettiği biçimde katlayıp torbalara ve sergideki yerlerine koymaktı...
Yapılacak işleri kolay kavramıştım...
Orta okul ve öğretmen okulu yıllarımda, her yaz babama yardım ediyor ve okulda öğrendiklerimden daha fazlasını burada yaşadıklarımdan öğreniyordum...
Çok genç yaşta olgun bir adam olup çıkmıştım, desem yalan olmazdı...
Babam, kırık ayağındaki ağrılar giderek artınca, tufafiyecilik işini bırakma zorunda kaldı...
Tam olarak anımsamıyorum ama o sıralarda Hasan emi de tufafiyeciliğe başlamıştı galiba.
Çocukları küçük olduğu için, yanında, benim gibi eli işe yatkın gençleri çalıştırıyordu...
Bu gençlerden birinin Kocaeli milletvekili Halil Çalık olduğunu bu yaz yaptığımız bir söyleşide öğrendim, kendine buradan sevgi ve saygılarımı iletiyorum...
Hasan emiyle ilk kez hangi pazarda sergicilik yaptığımı anımsayamıyorum.
Büyük bir olasılıkla, yanında çalıştırdığı gencin bir sorunu çıkıp işe gelemediğinden, bir iki pazarda yardım etmem için çağırmış olmalıydı beni...
Bir iki hafta çalışmış olsam anımsardım.
Babama yardım ederken, babam para vermediği için, iş bittikten sonra Hasan eminin para vermesini yadırgamış, yemek yediğim yeter, başka para istemiyorum gibi birşeyler dediğimi iyi anımsıyorum.
Sanırım bu para işi, düzenli çalışmaya başladıktan sonra yaşanmıştır aramızda.
Dediğim gibi, o ilk günleri o kadar iyi anımsayamıyorum.
Çalışmadan memnun olmuş olmalı ki birgün beni çağırdı; kabul edersen, bundan sonra Görele, Halkovala, Espiye, Beşikdüzü pazarlarında ve ayrıca Eynesil'deki dükkanda bana yardım edecek, paranı da hergün iş bittikten sonra alacaksın, dedi.
Hasan emi ile abi kardeş gibiydik, onu kırmamın olanağı yoktu, mecburen kabul ettim.
Bu anlaşmadan sonra ilk gittiğimiz pazar Görele pazarıydı...
Sergimiz Bektaşlar Lokantası'nın hemen arkasındaydı...
O gün iyi bir alış veriş yapmış ve lokantadan yemek çağırıp yemiştik.
O gün ilk defa yediğim domates dolmasını aradan onlarca yıl geçmesine karşın hala unutamıyorum...
Hasan emi ilk çalışmağa başladığım yıllarda öğretmen okulunda okuyordum, öğretmen olduktan sonra da, ona zaman zaman yardım ettiğim oldu...
O günlerin birinde çok iyi alış veriş yapmıştık...
Hasan eminin keyfine diyecek yoktu.
Şükrü, sen kaç lira maaş alıyorsun, diye sordu...
Kaç kere sordun, 881 lira aldığımı çok iyi biyorsun!
Biliyorum, dedi.
Bu arada elini para çantasının içine sokup, paraları karıştırdıktan sonra, bugünkü kazancımız senin bir aylık maaşından fazla, dedi.
Allah daha çok etsin, gözüm yok, dedim.
Biliyorum, seni yıllardır tanıyorum, bugüne kadar cebine benden habersiz beş lira atmadığından adım gibi eminim, dedi.
Gözüm yaşamıştı, bu sözlerin benim için paradan çok değerli, derken sesim titriyordu...
Bu gün sana iki yevmiye vereceğim, dedi. an