Ülkemizin en büyük evcil hayvan mağazası olan tcremix.org sitemizde kedi veya köpek besleyenler için hayatlarını kolaylaştıracak çok sayıda ürün bulunuyor. Bunların en başında mamalar geliyor eğer köpek besliyorsanız köpek maması başta olmak üzere yavru köpek maması, yaşlı köpek maması, light köpek maması, tahılsız köpek maması, konserve köpek yaş mama ürünlerini bulabileceğiniz gibi köpek sağlık ürünleri, köpek ödülleri, köpek bakım ürünleri, köpek aksesuarları, köpek mama su kapları, köpek oyuncakları, köpek eğitim ürünleri, köpek tasmaları gibi işlerinizi kolaylaştıracak çok sayıda ürünü bulabilirsiniz. Kedi besleyen arkadaşlar başta kedi maması ana kategorimiz olmak üzere konserve kedi yaş maması, yavru kedi konserve maması, yavru kedi maması, kısırlaştırılmış kedi maması, yaşlı kedi maması, yetişkin kedi maması, light diyet kedi maması kategorilerimizi ziyaret ederek kedinizin temel beslenme ihtiyaçlarını karşılayabilirisiniz. Diğer yandan ihtiyaç duyabileceğiniz diğer ürünleri kedi ödülleri, kedi tuvaletleri, kedi oyuncakları, kedi vitaminleri, kedi kumu, kedi aksesuarları, kedi bakım ürünleri, kedi mama su kapları ana kategorilerimizden bulabilirsiniz. Ayrıntılı armaa için alt kategorilerimize de göz atmanızda fayda var. Türkiye 'nin en büyük online pet shop mağazası tcremix.org sitemize hepiniz davetlisiniz.
Esenyurt Escort

ctwpaa.org https://playdotjs.com/ deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler

Şükrü ÇOBAN
Köşe Yazarı
Şükrü ÇOBAN
 

AKSU GÖZÜ'NE GİDİYORDUK

"Kapıyı çalan kimdir? Aç bakim gelen kimdir? Yaram derine düştü, Belki gelen hekimdir."         ( Urfa Türküsü, Kaynak kişi: Mukim Tahir.)    O gün bir işim için Görele’ye gitmiştim.    Hava çok güzeldi.    İşimi gördükten sonra, Konakdüzü' ne gidip, dek geldiğim arkadaşlarla çay içip, muhbbet ettik...    O arada, hanım telefon ederek, iki-üç kilogram kadar sebze gübresi almamı, söyledi.    Arkadaşlarlala vedalaştıktan sonra Hasan Ağa Cami'sinin arkasındaki, daha önce de alış veriş yaptığım dükkandan sipariş edilen gübreyi aldım.    Saat daha erkendi...    Bir iki saat daha gezebilirdim.    Bulunduğum yerin az ilerisinde, eski öğrencilerimden, Sebahattin Cındık nam-ı diğer Tarzan'ın çay ocağı vardı.    İlk önce oraya uğramak istedim.    Çay ocağının oraya vardığımda içerde kimse görünmüyordu...    Kapıyı açıp içeri girince, Selahattin'in çay demediğini fark ettim.     Selam verdim, benim geldiğimi görünce, her zaman yaptığı gidi gelip beni kucakladı...     Belli etmesem de öğrencilerimi severim ama Selahattin gibi öğrencilerin yeri daha başkadır...    Az sonra çayım geldi; hem çay içiyor, hem de eski günleri yad ediyorduk.    Sohbetin bir yerinde; hocam, benim  çocukluk yıllarım yaylalarda geçti, fındığı dalda askerlik yoklaması için Cenüğe geldiğimde gördüm, dedi.   Çocukluğumda yaylacılık yapmadım ama abimden veya başka arkadaşlardan yaylacı çocukların bizden çok farklı olduklarını biliyordum.     Örneğin, abim yüzmeyi benden çok sonra öğrendi...     Yaylacılığı bıraktıktan sonra, ilk kez fındık bahçesine girdiğinde yağlı fındıkla sivri fındığı ayıramadığını çok iyi anımsıyorum...    Selahattin, Balikoları'ndandır.   Kasap Balikoları'nın Kazıkbeli'nde yaylacılık yaptıklarını biliyordum ama obalarını bilmiyordum.    Selahattin, siz hangi obaya gidiyordunuz, diye sordum.    Hocam, bizim obamız Gölönü, dedi.    Karagöl'ün aşağısındaki Gölönü mü, deyince evet, dedi.    Ben Yılanlı obasını uzatan gördüm ama Gölönü Obası'na hiç görmedin, dedim.    Yılanlı bizden yukarıda, dedi.    Devamında anlattıkları benim ilgimi çekecek şeylerdi:   Gölönün'den çıkar, İncesulak'ta koyunlara su içirir, oradan Aksugözü' ne geçerdik.     Aksugözü Sarıyar'dadır.     Otu, has ottur; koyunlar buranın otunu çok sever, o yüzden koyunlar Aksugözü'ne koşarak giderlerdi...     Sarıyar'daki derenin oralarda kekik ve dudiye çiçeği çok olur...      Bizim obamız da Aksu, dedim.      Yapma hocam Aksulular bizim dostlarımızdı, hele Sofuoğullarıyla kardeş gibiydik, hala da öyleyiz ya...      Benim Yaylacılığım yok, ama Sarıyar'ın altına kadar gezdim, Bilal Suyu'ndan su içtim, Kuzugölü'nde çimdim, dedim.      Ben oraları pek bilmiyorum, dedi.      O günler çok güzeldi, dedim.      Evet, o günleri ben de çok özlüyorum, ama hocam, duyduğuma göre, oraların eski güzelliği kalmamış.      Maden şirketi, altın arayacağım, diye oraları delik deşik etmiş, doğasını bozmuş...     Söz buraya gelince, Erzincan İliç'teki ve benzeri  felaketleri anımsadım...    Ve birden huzurum, neşem kaçtı.    Yarın benzer bir felaket, büyük bir olasılıkla bizim obaları da bekliyordu...   Çayımı bitirdikten ayrıldım çay ocağından...   Selahattin'le sohbet ederken, Sarıyar'daki derenin nereye aktığını sormamıştım.     Onu da Eynesil'de gördüğüm, Kazıkbeli'nde oğlak eti satan Arif Tapal'dan öğrendim.     Sarıyar'daki suyu, Alucra'ya bağlı Eşgüney Köyü almış.    Yaz gelip de fırsat bulursam, oraları gezeceğim.     İnsan, vatanını tanıyınca daha çok seviyor galiba...    Acaba yanlış mıyım?
Ekleme Tarihi: 03 Mart 2024 - Pazar

AKSU GÖZÜ'NE GİDİYORDUK

"Kapıyı çalan kimdir?
Aç bakim gelen kimdir?
Yaram derine düştü,
Belki gelen hekimdir."

        ( Urfa Türküsü, Kaynak kişi: Mukim Tahir.)
   O gün bir işim için Görele’ye gitmiştim.
   Hava çok güzeldi.
   İşimi gördükten sonra, Konakdüzü' ne gidip, dek geldiğim arkadaşlarla çay içip, muhbbet ettik...
   O arada, hanım telefon ederek, iki-üç kilogram kadar sebze gübresi almamı, söyledi.
   Arkadaşlarlala vedalaştıktan sonra Hasan Ağa Cami'sinin arkasındaki, daha önce de alış veriş yaptığım dükkandan sipariş edilen gübreyi aldım.
   Saat daha erkendi...
   Bir iki saat daha gezebilirdim.
   Bulunduğum yerin az ilerisinde, eski öğrencilerimden, Sebahattin Cındık nam-ı diğer Tarzan'ın çay ocağı vardı.
   İlk önce oraya uğramak istedim.
   Çay ocağının oraya vardığımda içerde kimse görünmüyordu...
   Kapıyı açıp içeri girince, Selahattin'in çay demediğini fark ettim.
    Selam verdim, benim geldiğimi görünce, her zaman yaptığı gidi gelip beni kucakladı...
    Belli etmesem de öğrencilerimi severim ama Selahattin gibi öğrencilerin yeri daha başkadır...
   Az sonra çayım geldi; hem çay içiyor, hem de eski günleri yad ediyorduk.
   Sohbetin bir yerinde; hocam, benim  çocukluk yıllarım yaylalarda geçti, fındığı dalda askerlik yoklaması için Cenüğe geldiğimde gördüm, dedi.
  Çocukluğumda yaylacılık yapmadım ama abimden veya başka arkadaşlardan yaylacı çocukların bizden çok farklı olduklarını biliyordum.
    Örneğin, abim yüzmeyi benden çok sonra öğrendi...
    Yaylacılığı bıraktıktan sonra, ilk kez fındık bahçesine girdiğinde yağlı fındıkla sivri fındığı ayıramadığını çok iyi anımsıyorum...
   Selahattin, Balikoları'ndandır.
  Kasap Balikoları'nın Kazıkbeli'nde yaylacılık yaptıklarını biliyordum ama obalarını bilmiyordum.
   Selahattin, siz hangi obaya gidiyordunuz, diye sordum.
   Hocam, bizim obamız Gölönü, dedi.
   Karagöl'ün aşağısındaki Gölönü mü, deyince evet, dedi.
   Ben Yılanlı obasını uzatan gördüm ama Gölönü Obası'na hiç görmedin, dedim.
   Yılanlı bizden yukarıda, dedi.
   Devamında anlattıkları benim ilgimi çekecek şeylerdi:
  Gölönün'den çıkar, İncesulak'ta koyunlara su içirir, oradan Aksugözü' ne geçerdik.
    Aksugözü Sarıyar'dadır.
    Otu, has ottur; koyunlar buranın otunu çok sever, o yüzden koyunlar Aksugözü'ne koşarak giderlerdi...
    Sarıyar'daki derenin oralarda kekik ve dudiye çiçeği çok olur...
     Bizim obamız da Aksu, dedim.
     Yapma hocam Aksulular bizim dostlarımızdı, hele Sofuoğullarıyla kardeş gibiydik, hala da öyleyiz ya...
     Benim Yaylacılığım yok, ama Sarıyar'ın altına kadar gezdim, Bilal Suyu'ndan su içtim, Kuzugölü'nde çimdim, dedim.
     Ben oraları pek bilmiyorum, dedi.
     O günler çok güzeldi, dedim.
     Evet, o günleri ben de çok özlüyorum, ama hocam, duyduğuma göre, oraların eski güzelliği kalmamış.
     Maden şirketi, altın arayacağım, diye oraları delik deşik etmiş, doğasını bozmuş...
    Söz buraya gelince, Erzincan İliç'teki ve benzeri  felaketleri anımsadım...
   Ve birden huzurum, neşem kaçtı.
   Yarın benzer bir felaket, büyük bir olasılıkla bizim obaları da bekliyordu...
  Çayımı bitirdikten ayrıldım çay ocağından...
  Selahattin'le sohbet ederken, Sarıyar'daki derenin nereye aktığını sormamıştım.
    Onu da Eynesil'de gördüğüm, Kazıkbeli'nde oğlak eti satan Arif Tapal'dan öğrendim.
    Sarıyar'daki suyu, Alucra'ya bağlı Eşgüney Köyü almış.
   Yaz gelip de fırsat bulursam, oraları gezeceğim.
    İnsan, vatanını tanıyınca daha çok seviyor galiba...
   Acaba yanlış mıyım?

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve goreleden.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.