Önceki yazımı, "On oniki yıllık öğretmendim...
Müdür Bey'in anlattıklarından neyin ne olduğunu çok iyi anlamıştım" diye bitirmiştim.
Durum ülkenin her yerinde hemen hemen böyle idi...
Milli eğitimde yöneticiler, Türk-İslam Sentezi adı altında vasıfsız, liyakatsiz kişilerden seçiliyordu...
Bu yanlış uygulamadan vaz geçilmezse, eğitimde işler kötüye gidebilirdi...
Maalesef bu yanlış uygulamalara devam edildi ve sonuç da beklendiği gibi oldu...
Öğrencilik yıllarımdan vereceğim örneğe geçmeden, tanık olduğum ilginç bir olayı daha anlatmak istiyorum.
Öğretim yılı başında bana, sen kendi sınıfınla devam et, denildi.
Birinci sınıfta bu öğrencilere çok emek vermiştim...
Çocuklar beni ben de çocukları çok iyi tanıyordum...
Bu yüzden çok sevinmiştim...
Dersler başlayınca, geçen yıldan sınıfta kalan bir kaç öğrenci olduğunu gördüm...
O zamanlarda ilkokulda devamsızlık dışında sınıfta kolay kolay öğrenci bırakılmazdı ama öğretmen ve idareciler bunun bir yolunu buluyorlardı...
Demek, başarısız buldukları bu öğrencileri devamsız göstererek sınıfta bırakmışlardı...
Nasıl olsa veliler çoğu cahil ve garibandı!..
Dersler ilerledikçe, sınıf tekrarı yapan bu öğrencilerden birinin matematik konusunda iyi olduğunu fark ettim...
Matematik konusunda bu kadar başarılı olan bir öğrencinin, okuma yazma konusunda başarısız olması beklenemezdi...
Öğretmenden, çocuğun geçen yılki durumunu öğrenmek istedim.
Öğretmenin çocuk hakkındaki görüşü çok olumsuzdu; bırak o salağı filan gibi, ifadeler kullanıyordu...
Öğretmeni azçok tanıyordum ama bu denli öğretmenlikten uzak olabileceğini düşünemiyordum...
Büyük bir olasılıkla; o da bir önceki yazıda bahsettiğim müdür gibiydi...
Çocuk ve çocuğun ailesi adına çok üzülmüştüm...
Çocuğun babası ile görüştüm, evlerine gittim...
Oldukça yoksuldular...
Aynı zamanda da çocuğu gözlüyorum...
Çocuğun boyu, arkadaşlarından uzun olmasına karşın, sürekli tahtaya yakın oturmak istiyordu...
Çocuğun sorununu anlamıştım; ya gözünde sorun vardı ya da kulağında...
Durumu netleştirmek için, ilçe milli eğitim müdürlüğü aracılığı ile ilçedeki sağlık ocağından yardımcı olmalarını, istedim...
Sağlıkçılar, öğrencileri göz ve kulak sağlığı açısından kontrol ettiler...
Başka çocuklarda da ufak tefek sorunlar saptansa da asıl sorun sözünü ettiğim çocuktaydı...
Çocuğun önemli ölçüde işitme sorunu vardı.
İşimiz kolaylaşmıştı...
Ailesi doktora götürene kadar onu ön sıralarda uygun bir yere oturttum...
Çocuk da kısa sürede kendini toparladı...
Artık okuyup yazabiliyor ve matematikte arkadaşlarına fark atıyordu...
Çocuktaki bu olumlu değişim ailesine de yansıyordu...
Bu arada, teftişe gelen müfettişler bu olup bitenleri, öğretmen arkadaşlardan öğrenmişlerdi...
Onlar da, yeni sistemde yetişen öğretmenlerden birçoğunun, pedogojik yönden yetersiz olduklarının farkındaydılar.
Ama onların da fazlaca yapacakları birşey yoktu...
Anasayfa
Yazarlar
Şükrü ÇOBAN
Yazı Detayı
Bu yazı 245+ kez okundu.
PEDEGOJİ DE NE Kİ?(3)
Önceki yazımı, "On oniki yıllık öğretmendim...
Müdür Bey'in anlattıklarından neyin ne olduğunu çok iyi anlamıştım" diye bitirmiştim.
Durum ülkenin her yerinde hemen hemen böyle idi...
Milli eğitimde yöneticiler, Türk-İslam Sentezi adı altında vasıfsız, liyakatsiz kişilerden seçiliyordu...
Bu yanlış uygulamadan vaz geçilmezse, eğitimde işler kötüye gidebilirdi...
Maalesef bu yanlış uygulamalara devam edildi ve sonuç da beklendiği gibi oldu...
Öğrencilik yıllarımdan vereceğim örneğe geçmeden, tanık olduğum ilginç bir olayı daha anlatmak istiyorum.
Öğretim yılı başında bana, sen kendi sınıfınla devam et, denildi.
Birinci sınıfta bu öğrencilere çok emek vermiştim...
Çocuklar beni ben de çocukları çok iyi tanıyordum...
Bu yüzden çok sevinmiştim...
Dersler başlayınca, geçen yıldan sınıfta kalan bir kaç öğrenci olduğunu gördüm...
O zamanlarda ilkokulda devamsızlık dışında sınıfta kolay kolay öğrenci bırakılmazdı ama öğretmen ve idareciler bunun bir yolunu buluyorlardı...
Demek, başarısız buldukları bu öğrencileri devamsız göstererek sınıfta bırakmışlardı...
Nasıl olsa veliler çoğu cahil ve garibandı!..
Dersler ilerledikçe, sınıf tekrarı yapan bu öğrencilerden birinin matematik konusunda iyi olduğunu fark ettim...
Matematik konusunda bu kadar başarılı olan bir öğrencinin, okuma yazma konusunda başarısız olması beklenemezdi...
Öğretmenden, çocuğun geçen yılki durumunu öğrenmek istedim.
Öğretmenin çocuk hakkındaki görüşü çok olumsuzdu; bırak o salağı filan gibi, ifadeler kullanıyordu...
Öğretmeni azçok tanıyordum ama bu denli öğretmenlikten uzak olabileceğini düşünemiyordum...
Büyük bir olasılıkla; o da bir önceki yazıda bahsettiğim müdür gibiydi...
Çocuk ve çocuğun ailesi adına çok üzülmüştüm...
Çocuğun babası ile görüştüm, evlerine gittim...
Oldukça yoksuldular...
Aynı zamanda da çocuğu gözlüyorum...
Çocuğun boyu, arkadaşlarından uzun olmasına karşın, sürekli tahtaya yakın oturmak istiyordu...
Çocuğun sorununu anlamıştım; ya gözünde sorun vardı ya da kulağında...
Durumu netleştirmek için, ilçe milli eğitim müdürlüğü aracılığı ile ilçedeki sağlık ocağından yardımcı olmalarını, istedim...
Sağlıkçılar, öğrencileri göz ve kulak sağlığı açısından kontrol ettiler...
Başka çocuklarda da ufak tefek sorunlar saptansa da asıl sorun sözünü ettiğim çocuktaydı...
Çocuğun önemli ölçüde işitme sorunu vardı.
İşimiz kolaylaşmıştı...
Ailesi doktora götürene kadar onu ön sıralarda uygun bir yere oturttum...
Çocuk da kısa sürede kendini toparladı...
Artık okuyup yazabiliyor ve matematikte arkadaşlarına fark atıyordu...
Çocuktaki bu olumlu değişim ailesine de yansıyordu...
Bu arada, teftişe gelen müfettişler bu olup bitenleri, öğretmen arkadaşlardan öğrenmişlerdi...
Onlar da, yeni sistemde yetişen öğretmenlerden birçoğunun, pedogojik yönden yetersiz olduklarının farkındaydılar.
Ama onların da fazlaca yapacakları birşey yoktu...
Ekleme
Tarihi: 21 Ocak 2024 - Pazar
PEDEGOJİ DE NE Kİ?(3)
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.